Kuzeyden Bakarak, güncel konular hakkında düşüncelerimin, kendime yazdığım araştırma yazılarımın ve Kıbrıs'ta geçirilen üç güne dair bilgileri sizlerle paylaştığım bir blog sitesi
8 Temmuz 2017 Cumartesi
2017 / 2018 Futbol Oyun Kuralları
1) Oyun Kuralları Kitabını İndir (2017-2018)
2) Oyun Kuralları Değişikliklerinin Özeti (Hazırlaya Derviş Atakan)
19 Haziran 2017 Pazartesi
LEFKE TARIMINA ÖZET BİR BAKIŞ
Kuzey Kıbrıs'ın tarım sektörü,
beslenme ve iş gücüne etkisi, milli gelire katkısı ve sanayi sektörüne
sağladığı ham madde ile ekonomik, sosyal bir sektör olma özelliğini koruyor.
Özellikle, Lefke bölgesindeki tarımsal faaliyet sonucu ortaya çıkan üretimin, sosyo-ekonomik
yapıya sağladığı katkısı yadsınamaz bir gerçektir.
Lefke bölgesinde tarımsal
faaliyet süreci, ülke şartları ile ayni paralelde seyretmiştir. Tarım, İngiliz
yönetiminin adaya gelmesiyle birlikte, bilimsel temellere dayalı yapılmaya
başlanmıştır. Lefke’ye bağlı yerleşim yerlerinin hemen hemen tümünde bitkisel
ve hayvansal üretim yapılmaktadır.
Bitkisel Üretim
Lefke bölgesindeki belli başlı
ürün gruplarını aşağıdaki tablodan sıralanmaktadır.
ÜRÜN
|
ÜRETİM ALANI (DÖNÜM)
|
ÜRETİM MİKTAR
TON
|
Narenciye
|
7.285
|
22.615
|
Zeytin
|
1.335
|
510
|
Patates
(Yılda 2 Kez)
|
700 X2=
1.400 Dönüm
|
4.000
|
Çilek
|
95
|
295
|
Hurma
|
167
|
30
|
Ceviz
|
97
|
87
|
Yukarıdaki tablodan görüldüğü
üzere, bölge çiftçisi verimli toprak ve suyun avantajını kullanarak sulu tarım
yapıldığı görülmektedir. Narenciye ve patates ürünlerinin Kuzey Kıbrıs’ın ana
ihraç malları arasında yer aldığını göz önünde bulundurursak, Lefke’de üretilen
ürünlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya ciddi katkısının olduğunu
belirtebiliriz.
Ülke narenciye ekim alanlarının
yaklaşık %20’si, patates ekim alanlarının %21’i, zeytin ekim alanlarının %6’sı Lefke’de
bulunmaktadır. Gazimağusa ve Lapta bölgesinde narenciye sektöründeki gerileme
hatta yok olma sürecinin yaşanması, Lefke narenciyesini ekonomide önemli bir
seviyeye yükseltmiştir. Son dönemlerde, ülke içindeki zeytine olan talebin
artması ve zeytinyağı ithaline izin verilememesi Lefke içerisinde zeytin
plantasyon alanlarının artmasını sağlamıştır.
Yumru bitkiler arasında yer alan
Kolokasın üretimi de ülkenin ihtiyacını karşılamaktadır. İklim şartlarının
bölgede uygun olması, Avokado, Mango, ve diğer tropik meyvelerin yetişmesine de
olanak sağlamaktadır.
Son dönemlerde, bölgede yapılan
festivallerin üretime de önemli katkısı olmuştur. Üniversite öğrenci sayısının
ciddi artış göstermesi, üretime olan talebin de ayni oranda artmasını
sağlamıştır. Tarladan toplama faaliyetini, Kuzey Kıbrıs'a yayılmasını sağlayan
çilek üreticileri de, üretim alanlarını artırmıştır. Lefke bölgesinin Cita Slow ağına katılarak, yerel
ürünlerin öne çıkarmasıyla birlikte, ürünlere olan talebin de artmasına katkı
sağlayacaktır.
Bölgede işleme tesislerinin
azlığı, satışların katma değer sağlamadan birincil ürün olarak gerçekleşmesini
getirmektedir. Genelde, hurma, ceviz ve diğer niş ürünlerin işlenmesi ise evsel
olarak gerçekleştirilmektedir.
Bölge çiftçisi, üretime girdi
tedariki yapan kooperatifin varlığının avantajını yaşarken, profesyonel anlamda
üretim ve pazarlama kooperatifinin bulunmayışının da dezavantajını
yaşamaktadır.
Hayvansal Üretim
Lefke bölgesindeki, hayvan
sayıları aşağıdaki tablodan sıralanmaktadır.
SIĞIR
|
KOYUN
|
KEÇİ
|
1.216
|
7.652
|
2.538
|
15 Ağustos 2016 Pazartesi
Futbolda Değişen Oyun Kuralları (2016/2017)
FUTBOLDA DEĞİŞEN OYUN KURALLARI SUNUMU
Futbol tarihinde en geniş kapsamlı değişiklik yapılarak yeni kurallar manzumesi oluşturulmuştur. Video, 52 dakika olmasına karşın, videonun her saniyesi ayrı bir öneme haizdir.
Futbolda Değişen Oyun Kuralları (2016/2017)
FUTBOLDA DEĞİŞEN OYUN KURALLARI SUNUMU
Futbol tarihinde en geniş kapsamlı değişiklik yapılarak yeni kurallar manzumesi oluşturulmuştur. Video, 52 dakika olmasına karşın, videonun her saniyesi ayrı bir öneme haizdir.
Ayrıca, futbol oyun kurallarının başlangıcı için detay.....
11 Mayıs 2016 Çarşamba
Dünyada Futbol Oyun Kuralları, Hakemlik Ve Kurumsallaşmanın İlk Tarihçesi
İnsanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Mısır'da
mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7,5 cm çapında deri veya ketenden
yapılmış toplar 2500 yıl önceden
günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da
"Odiesa"da top
oyunlarından bahseder.
M.Ö 2500 yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak
talim yapıldığı bilinmektedir.
Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurup, rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulunduğu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbol kurallarındakilere oldukça benzemektedir. Elle oynamak yasaktır, faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz.
Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakın şeklini 17. yüzyılda İngiltere'de almıştır. Bununla birlikte, futbol topunun tam bir küre biçimini alması 1841 yılında gerçekleşmiştir. Ayrıca, 1848 "Cambridge kuralları" adı altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de öğrenciler arasında ilk futbol maçı oynanmıştır. 1855 yılına gelindiğinde bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına Almanya’ya çıkarak futbol oynaması Almanya'da da futbolun temelini atmıştır.
Bununla birlikte,
19. Yüzyılın ilk yarısına kadar futbol resmi olmayan bir nitelik taşımaktaydı.
Ayrıca, oyuncular centilmen oldukları ve herhangi bir anlaşmazlık çıktığında
iki kaptan arasında çözüldüğünden dolayı bir hakeme ihtiyaç
duyulmamaktaydı.
Futbolda ilk
kurumsallaşma ve ilk kurallar Ekim 1863 yılında İngiltere’de Futbol
Federasyonu’nun kurulmasıyla başladı. O
dönemlerde, Barnes Futbol Kulübü kaptan ve kurucusu olan Ebenezer Cobb Morley “Bell’lerin
Yaşam Gazetesine” (Bell’s Life Newspaper) bir mektup göndererek futbolun bir yönetim
birimine ihtiyacı olduğunu belirtir. Bu yazılan mektup sonucunda başta Barnes,
Blackheath, Perceval House, Kensington School, War Office, Crystal Palace,
Forest (daha sonraları Wonderers olarak bilinecek) Crusaders, No Names of
Kilburn gibi kulüplerin temsilcileri ve Charterhouse kulübünün de gözlemci
göndermesiyle Ekim 1863’te Londra’daki Freeman Tavernasında bir araya gelerek
bir toplantı düzenlediler.
Bu toplantı
sonucunda ilk Futbol Federasyonu kurulur. Federasyonu kurulmasının amacı futbol
için tek bir birleştirici kurumun oluşturulmasıydı. Bu birleştirici kurumun
sorumluluğu futbol oyunu sırasında kurallar ve ihlaller konusunda çıkan
anlaşmazlıkları da içermekteydi.
Morley, Futbol
Federasyonu’nun Sekreterliğine seçildikten sonra, devlet okulları, üniversite
ve futbol kulüpleri tarafından oynanan oyunlardaki kuralları bir bütün haline
getirmek için 23 maddelik taslak oyun kuralları setini hazırlar ve 24 Kasım
1863’teki toplantıda sunar.
Bu maddeler
arasında hararetli tartışmalara sebebiyet veren iki kural vardı –ki bu kurallar
daha sonra rugby ve futbolu birbirinden ayrılmasına sebebiyet verecekti-.
Bunlar;
·
Serbest vuruştan gelen
ve koşmamak suretiyle oyuncunun topa elle müdahale edebilme hakkını
vermekteydi.
·
Herhangi bir oyuncu
rakip oyuncunun üzerine doğru giderken, rakip oyuncunun ayni anda hem tutup hem
de rakibe vurmama dışında dokunma, tutma, çelme ve topu elinden alma hakkı
bulunmasıydı.
Bu toplantıda futbolun
erkek oyunu olduğu ve bu gibi kuralların olabileceğini bazı kişiler tarafından
savunulsa da toplantıda oy çokluğuyla bu maddeler reddedildi. Daha sonra tutma
ve vurma kuralını savunanların başında gelen F. W. Campbell Federasyondan
istifa ederek Rugby Futbol Birliğinin kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmuştur.
Toplantı sonucunda ilk
Futbol Oyun Kuralları 8 Aralık 1863’te yayımlanmıştır. Bunlar;
1. Zeminin maksimum uzunluğu 200 yarda (183 m.),
maksimum genişliği 100 yarda (91,5 m.) olabilir, uzunluk ve genişlik
bayraklarla işaretlenmiş olmalıdır ve kale birbirinden 8 yarda
(7.32m) mesafede (aralarında bar veya bağ olmayan) iki direkle
belirlenmelidir.
2. Oyun, alanın ortasından kurayı kazanan
takımca yapılacak bir vuruşla başlayacaktır, diğer takım başlama vuruşu
yapılıncaya kadar topa 10 yardadan ( 9.15 m.) fazla yaklaşamaz.
3. İki takım, her atılan golden sonra kaleleri
değişecektir. Bir gol yapıldıktan sonra, golü yiyen taraf başlama vuruşu
yapacaktır.
4. Bir gol, ancak top kale direkleri
arasından (hangi yükseklikten olursa olsun) taçtan atılmadığı, taşınmadığı
takdirde sayılacaktır.
5. Top taca çıktığında, topa dokunan ilk oyuncu,
topun alanı terk ettiği noktadan, alana dik açı ile atışı kullanacaktır. Top
oyun alanında yere değmeden topa temas edilemez.
6. Bir oyuncu topun önüne geçtiği anda oyun dışı
kalır ve mümkün olduğunca çabuk topun arkasına geçmelidir. Eğer top kendi
takımından bir oyuncu tarafından pas olarak atılmışsa, rakip takımdan biri ya
da kendi takımından topun gerisinde herhangi bir takım arkadaşı dokunana kadar
topa dokunamaz. Ancak kale çizgisinin arkasından topa vurulduğunda hiçbir
oyuncu oyun dışında kalmaz.
7. Topun kale çizgisini geçmesi durumunda, eğer
kaleyi savunan takımdan biri topa önce değerse, bu takımdan biri
kale çizgisinden diğer tarafa doğru bir serbest vuruş
kullanacaktır. Eğer diğer taraftan bir oyuncu önce dokunursa, bu takımdan biri
kale çizgisinin 15 yarda ( 13.75 m.) dışından topun dokunulduğu yere doğru bir
vuruş yapar.
8. Bir oyuncu top ile rakip kaleye doğru uygun
şekilde topu yakalarsa bir serbest vuruş hakkı kazanır. Eğer oyuncu topuğu ile
bir işaret yaparsa topa vurmak yerine istediği kadar geriye gidebilir ve diğer
oyuncular işaretli yerin önüne geçemezler.
9. Hiçbir oyuncu topla birlikte koşamaz.
10. Rakip kaleye
doğru top ile koşan bir oyuncunun rakipleri şarj yapma, çekme, çelmeleme ve
topu alabilmek için mücadele edebilme hakkına sahiptirler; fakat hiç bir oyuncu
aynı anda hem çekilip hem de çelmelenemez.
11. Kural 10 da
belirtilen kıstaslar dışında, hiç bir oyuncu ellerini ve dirseklerini
kullanarak rakiplerine müdahale edemez ve ne çelme takmaya ne de çekiştirmeye
müsaade edilmez.
12. Bir oyuncu
diğerine, ikisi de aktif oyunda ise şarj yapabilir. Bir oyuncu oyun dışı
olsa bile şarj yapılabilir.
13. Bir
oyuncu, ancak doğru bir şekilde topu yakalarsa veya ilk vuruşta top
kendisine gelirse başka birine pas verebilir ya da vurabilir.
14. Hiç bir oyuncu
koruyucu tabakalar, demir plakalarla botlarını takviye edemez.
Bu kuralların centilmence
uygulanması için maçlarda, tarafların her biri birer temsilci atayarak maçlarda
iki temsilci ile hakemlik görevi ifa edilmekteydi. Bu temsilciler karar
veremediklerinde hakeme başvurmak suretiyle karar verilirdi. Bu temsilcilere
1873 yılında oyuncuların topu elle oynadıklarında serbest vuruşun verilme
hakkının yanında 1874 yılında ise herhangi bir oyuncunun kuralları kalıcı bir
şekilde ihlali durumlarında oyundan ihraç etme haklarını vermiştir. Hakem
terimi ilk olarak 1874’deki oyun kurallarında tanımlanmıştır. Daha sonraları
maçlar, daha çekişmeli olmaya başladıktan sonra kademeli olarak daha tarafsız
hakemler maçlarda görev almaya başlamışlardır. 1878 yılında ise, hakemler
tarafından ilk düdük Nottingham Forest-Sheffield Norfolk maçında kullanılmıştır. Futbol Federasyonu hakemlerin maçlarda
centilmenliğin tek karar vericisi olduğunu 1891 yılında karar vermiştir. Atanan
iki temsilci taç çizgilerinde hakeme yardımcı olması için
görevlendirilmekteydi. Taç çizgilerinde hakeme yardımcı olmak için ellerinde
bayrakla karar vermekteydiler. Kademeli olarak tam bağımsız resmi hakemlik
müessesi 1908 yılında Hakemler Birliği’nin kurulmasıyla oluşturulmuştur.
Futbol çok hızlı bir şekilde
uluslararası alanda yaygınlaşıp popular olmasından dolayı kurumsallaşmalar da o
paralelde seyir izlemiştir. Ülkeler arası ilk kurumsallaşma IFAB’ın
oluşturulmasıyla başlanmıştır. İngiliz Futbol Federasyonu, futbol kurallarının
standartlaştırmak için İrlanda, İskoçya ve Galleri 1886 yılında toplantıya
çağırarak IFAB’ın ilk toplantısını geliştirmiştir. Mayıs 1904 yılında Fransa, Belçika,
Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre ülkeleri bir araya gelerek
FİFA’nın kurulmasını sağlamışlardır. FİFA 1913 yılında IFAB’ın üyesi olduktan
sonra IFAB’ın karar alma yapısı da değiştirtmiş oldu.
Daha sonraki dönemlerde, futbol oyun
kuralları sürekli şekillerde gereksinim duyuldukça değişikliğe uğramıştır. Örneğin,
oyun kuralları 14 maddeden 17’ye 1930 yılında çıkartılmasının yanında futbol
eski kurallar İngiltere Viktorian dilinde kaleme alınmıştı. Fakat bu dil ve kodla
yazılan kuralların daha anlaşılabilir olması için rasyonel bir sırada 1937
yılında tekrardan kaleme alınmıştır.
·
Referanslar:
2016/2017 Futbol Oyun Kuralları (İngilizce)
2016/2017 Futbol Oyun Kuralları (İngilizce)
Başlıklardaki Değişiklikler;
Başlıklardaki Değişiklikler;
Eski Başlık | Yeni Başlık |
Kural 3 : Oyuncuların Sayısı | Kural 3 : Oyuncular |
Kural 6 : Yardımcı Hakemler | Kural 6 : Diğer Hakemler |
Kural 10 : Gol Yapma Yöntemi | Kural 10 : Bir Maçın Sonucunu Belirleme |
24 Ağustos 2015 Pazartesi
Eko - Turizm ve Gereklilikleri
Ülkeler, 1990'lı yıllara kadar nüfuslarını beslemek için daha fazla üretim yapmış veya daha fazla doğal kaynaklar sömürmüştür. Özellikle, sürdürebilirlik kavramının da kalkınma programlarına dahil edilmesinden sonra çevre, kültürel miras ve bio-çeşitlilik gibi kavramlarla, kalkınmanın yelpazesi genişlemiştir.Eko-turizm faaliyetleri ise, sürdürülebilirliği amaç edinmiş bir olgular bütünüdür. Lefke ve yöresinde bulunan ve turistlerin ilgisini bekleyen birçok turizm öğesi bulunmaktadır. Bu öğelerin de turistlerin hizmetine sunulması beklenmektedir. Bu hizmetlerin eko-turizme yönelik sunulmasında aşağıdaki yazının ışık tutacağı düşüncesindeyim.
Eko-Turizm
İnsanların yer değiştirmesinden kaynaklanan bir aktiviteler bütünü şeklinde değerlendirilen turizm, günümüz dünyasının en önemli olgularından birisidir. Nitekim küreselleşmeyi toplumsal ve ekonomik açılardan en çok kolaylaştıran faaliyetin turizm olduğu artık kabul edilmiştir. Gelir getiren ve istihdam sağlayan bir sektör olarak turizm, özellikle kalkınmakta olan ülke ekonomileri için büyük bir kaynak durumundadır. Bu açıdan bakıldığında, coğrafi çevrenin turistik amaçlı kullanım alanları da gittikçe genişlemektedir. Buna karşın turistik etkinlikler, bir ülkenin doğal ve kültürel coğrafyasının sahip olduğu olanak ve kısıtlamalarla yakından ilgilidir.
1990’lı yıllardan itibaren dünyada doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılması gerektiği kabul görmeye başlamıştır. Toprak, su, orman vb. doğal kaynakların bugünkü kuşakların ihtiyaçları için kullanılırken gelecek kuşaklarında bu doğal kaynaklara gereksinim duyacağının göz ardı edilmemesi gerektiği ülkelerin ortak konusu olmuştur. Bu konuda çeşitli ülkelerde yoğun olarak gösterilen çabalar olumlu olarak değerlendirilebilir. Ancak dünyada çevre sorunlarının giderek ağırlaşması nedeniyle doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda gösterilen çabaların yetersiz kaldığı söylenilebilir.
Turizm açısından bakıldığında, “sürdürülebilirlik, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerinin devamının sağlanmasıdır”. Daha genel bir biçimde ise, sürdürülebilir turizm, “insanın etkileşimde bulunduğu veya bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin sürdürüldüğü ve aynı zamanda tüm kaynakların, ziyaret edilen bölge insanının ve turistlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir”.
Tanımında sürdürülebilirlik kavramının temel olduğu tek turizm çeşidi eko-turizmdir. Eko-turizmin en önemli ayırt edici özelliği, doğal, sosyokültürel ve ekonomik olarak sürdürülebilir bir usulde gerçekleşmesi zorunluluğudur. Tüm turizm çeşitlerinin sürdürülebilir bir anlayışla gerçekleşmesi beklenirken, eko-turizm için bu özellik bir zorunluluk olmaktadır.
Hector Ceballos-Lascurain tarafından ilk kez 1983 yılında kullanılan eko-turizm kavramı şöyle tanımlanmaktadır;
“Çevre üzerinde mümkün olduğunca az etki bırakarak peyzajı, yaban yaşamı, kır olgusunu inceleme, gözlemleme ve yaşama gibi özel amaçlar ile bozulmamış ya da kirlenmemiş doğal alanlara yapılan gezileri içeren bir turizm şeklidir. En önemli kısmı yerel halkın sürece dâhil olması böylece sosyoekonomik yararların kazanılmasıdır. Eko-turizm kavramının özünü, ekonomik yönden verimli, toplumsal açıdan sorumlu ve çevre-doğa bağlamında sorun yaratmayan uygulamalar oluşturmaktadır.
Eko-turizm, oldukça yeni bir kavram olmasının yanında, “1992 Rio Çevre Zirvesi'nde” sürdürülebilir bir dünya ve çevre için kriterler ortaya konmuştu. Bu kriterler, turizme de uyarlanarak, çevreye zarar vermeden, ondan yararlanma yöntemlerinin geliştirilmesi ve tüm yerli halkların kültürlerini yok etmeden, onların turizm faaliyetlerinden yararlanmalarının sağlanması şeklinde özetlenmişti.
Günümüze kadar geçen süreç içinde, "eko-turizm" kavramı ve tanımı benimsendi ve 2002 yılının Mayıs ayında, Kanada'nın Quebec kentinde, 133 ülkeden gelen 1100 delegenin katılımıyla yapılan "Dünya Eko-turizm Zirvesi’nde, tüm ülkelerin benimsediği ortak bir tanım saptandı. Buna göre eko-turizm "yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanısıra yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım ya da tavır" olarak benimsendi.
Bu kavramı benimseyen ülkeler doğal olarak benimsemeleri gereken prensipler ve uygulayacakları yöntemleri bölgemize adapte etmemiz gerekmektedir.
Bunlar;
1- Devletimiz, bu sektörde faaliyet gösterecek işlemelerin önünü görmesine yönelik olarak Ekoturizm politikalar ışığında planlamalar hazırlayarak hedefler oluşturması ve gelecekte hangi faaliyetleri uygulayacağını veya hangi önlemler alacağını sağlanması gerekmektedir.
2- Ekoturizm yönelik kuralları oluşturarak bir bütünsellik sağlanması gerekmektedir.
3- Lefke bölgesinde üretilen ürünlere gerek işleme gerekse paketleme koşullarını geliştirerek katma değer sağlamak, üretilen ürünlerin pazarlama ve tanıtım imkanlarını geliştirmek,
4- Bölgemizde Eko-turizmin sürdürülebilir ekonomik yapısını sürekli şekilde takip ederek risk unsurlarını zamanında alınacak önlemlerle minimize etmek.
Eko-turizmde uyulması gereken kurallar;
Bunlar;
1- Devletimiz, bu sektörde faaliyet gösterecek işlemelerin önünü görmesine yönelik olarak Ekoturizm politikalar ışığında planlamalar hazırlayarak hedefler oluşturması ve gelecekte hangi faaliyetleri uygulayacağını veya hangi önlemler alacağını sağlanması gerekmektedir.
2- Ekoturizm yönelik kuralları oluşturarak bir bütünsellik sağlanması gerekmektedir.
3- Lefke bölgesinde üretilen ürünlere gerek işleme gerekse paketleme koşullarını geliştirerek katma değer sağlamak, üretilen ürünlerin pazarlama ve tanıtım imkanlarını geliştirmek,
4- Bölgemizde Eko-turizmin sürdürülebilir ekonomik yapısını sürekli şekilde takip ederek risk unsurlarını zamanında alınacak önlemlerle minimize etmek.
Eko-turizmde uyulması gereken kurallar;
Yukarıdaki tanım uyarınca eko-turizm, herşeyden önce "çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm" olarak kavransa da, ağırlıklı faaliyet alanı olarak doğada yapılan turizm türlerini kapsamaktadır.
Buna göre, el değmemiş doğada yapılan tüm turizm çeşitleri, eko-turizmin kapsamına girmektedir.
Eko-turizmin iki önemli kriteri bulunmaktadır.
1) "Doğal çevrenin sürdürülebilirliği" ilkesine, bu doğa turlarında sıkı sıkıya uyulmalıdır.
Doğa turlarında seçilen rota, bu turlar için eğitilmiş uzman rehber kullanılması, turlarda mutlaka uyulması gereken kurallar çok önemlidir. Gerek tur düzenleyen acentelerin gerekse tur katılımcılarının uyması gereken diğer kurallar ise şöyle özetlenebilir:
• Doğal koruma alanı ve özel ilan edilmiş bölgelerde, ilgili bakanlık ve kurumlarca konulmuş kurallara ve girilmesi ya da kamp yapılması yasak ya da kısıtlamalı bölgelerdeki yasaklara uymak,
• Gezilen veya kamp yapılan yerlerde belirlenmiş gezi rotaları varsa, bunlara kesinlikle uymak, tecrübeli doğa rehberinin uyarı ve yol göstericiliğine uymak,
• Gezilen yerlerde flora ve faunaya asgari zarar verecek şekilde hareket etmek,
• Gezi faaliyeti sırasında çevreye hiçbir şekilde atık bırakmamak, doğada silinemeyecek izler bırakmamak,
• Özellikle nesli tehlikede bulunan hayvanların bulunduğu bölgelerde gürültü, vb. kirlilik yaratmamak, • Acenteler için: flora ve faunanın korunmasına özel önem verilen yerlerde gerek yıl içinde, gerekse uzun vadede tur rotalarını, koruma ilkelerini gözeterek, sık sık değiştirmek; yetkili resmi kurumlar tarafından doğa ve dağ rehberliği sertifikasyonu varsa, mutlaka sertifikalı rehberler kullanmak, eğer yoksa, doğa turları konusunda uzman kurum ve kişilerden eğitim almış tecrübeli rehberler kullanmak.
2) Eko-turizmin ikinci önemli kriteri ise "yerel kültürlerin sürdürülebilirliği ve yerel halkların bu turizm faaliyetinden yarar sağlaması ilkesi” de iki önemli prensibi içerisinde barındırıyor.
2) Eko-turizmin ikinci önemli kriteri ise "yerel kültürlerin sürdürülebilirliği ve yerel halkların bu turizm faaliyetinden yarar sağlaması ilkesi” de iki önemli prensibi içerisinde barındırıyor.
Bunlar;
i) Eko-turizm faaliyetinin yapıldığı bölgenin yerel halkının, bu faaliyetten maddi bir pay alması;
Bunu sağlamak için öncelikle, uluslararası büyük tur operatörlerinden ziyade, ülke hatta bölge çapındaki daha küçük acentelerin eko-turizm faaliyetinde yer alması arzu ediliyor. Bu acentelerin, tur programlarını yaparken, olabildiğince tur gereksinimlerini bölgeden sağlamaları, bölgeye maddi yarar sağlanmasının önemli bir önkoşuludur.
ii) Diğer önemli prensip ise, bir bölgeye turizm aracılığıyla katkı sağlarken, maddi ve manevi kültür unsurlarının bozulmamasıdır.
Otantik kültürlerin, ahlaki değerlerin bozulmadan yaşadığı bölgelerde, turist gruplarının bu değerlere saygılı davranması gerekiyor. ( kılık-kıyafet konusuna özen göstermek, dini ve ananevi değerlere saygılı davranmak, yerel yeme-içme-eğlenme, vd. geleneklere uyumlu davranmak ve mümkün olduğunca katılmak, vs.gibi) Ayrıca maddi kültür eserlerine de saygılı davranmak, korumacılığı desteklemek, gerek turizm profesyoneli, gerekse tüketici olarak, yerel dokuyla uyuşmayan modern mimari ürünleri yerine, koruma altına alınmış otantik yapılarda hizmet veren konaklama tesislerini tercih etmek ve desteklemek gerekiyor.
Artık tüm dünyada bu çevreci tutumu benimseyen acentelerin ve onların turları destek görüyor ve tercih ediliyor. Hatta bu anlayışla faaliyet gösteren acentelerin, özel ödüller, belgeler veriliyor.
Gerçekten de, insanların tüm yeryüzünde birbiriyle buluşması, kaynaşması ve barış içinde bir arada bulunmasını sağlayan turizm hareketleri, ancak böylesi bir anlayışla, var olan değerlere zarar vermeden sürdürülebilir.
Bunlara ek olarak, kırsaldaki işletmelerin eko-turizmde uyması gereken standartlar mevcuttur.
Bunlar;
1) İşletmelerindeki Ekipmanlar
2) İşletmesinin çevre dostu faaliyetleri
3) Hizmet kalitesi sertifikasyonu
4) Hizmetlerinde kişisel ilgi, gizlilik ve ambiyansı sağlaması
5) Gıda güvenliği ve emniyet tedbirleri
Özetle, eko-turizm faaliyetleri sürdürülebilir değerler bütünü olmasının yanında devlet politikalarında göz önünde bulundurması gereken bir olgu, işletmelerinin bu turizm faaliyeti esnasında uyması gereken kurallar, kriterler ve bu kurallara uymasını kolaylaştıracak eylem bütünüdür. Ayrıca, eko-turizm faaliyetlerinde bulunacak işletmeler alt yapılarını geliştirmek zorundadırlar. Bunları yapabilmek için de bir bütçeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede işletmelerin yararlanabilecekleri çeşitli finansman kaynakları bulunmaktadır. Bu finansman kaynakları arasında kısmi hibe veya uzun vadeli düşük faizli krediler yer almaktadır. Yukarıda belirttiğim bilgiler ışığında Lefke Bölgesinde Eko-Turizm faaliyetleri uygulamak hedeflerimiz arasında olduğu için bizi bekleyen koşullara adapte olmamız gerekecektir.
18 Haziran 2015 Perşembe
Kuzey - Kıbrıs'ta - Ekonomi-Tarım ve Turizm - Hibeleri
Ülkemizde, mali katkı (Hibe) alınmasına yönelik bireysel proje hazırlama süreçlerine Kalkınma Bankası, UNOPS veya UNDP-PFF'nin uygulamış olduğu programlarda rastlayabilirdik. Avrupa Birliği'nin Kuzey Kıbrıs'a yönelik mali desteklerinin de 2009 yılından sonra uygulanmaya başlamasıyla birlikte "Proje Hazırlama Mantığında" da değişimler gerçekleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2011 yılına kadar sağlamış olduğu finansal katkılar yatırım projeleri çerçevesinde verilmekteydi. Bu finansal katkılara ek olarak Tarım, Turizm ve Ekonomi sektörlerine yönelik uygulanan programlarla hibeler verilmeye başlanmıştır.
Ülkemizde yer alan tüm üretim veya hizmet sektöründe yer alan işletmeler bu tür hibe programlarından yararlanmak için projeler hazırlamaları gerekmektedir. Bu çerçevede proje denilince ne anlamanız gerektiği hususunda bir kaç noktayı sizlerle paylaşıyorum:
İlk Önce Beyin Fırtınası Yaratılarak Fikirler Ortaya Konulması Gerekmektedir...
"FİKİR": Bir Sorunu çözmek için aklımızdaki düşünce
Sorunların çözümüne yönelik bir toplantı gerçekleştirilir. Bu toplantıya katılanların tahayyülünde canlandırdığı fikirler belirlenip değerlendirildikten sonra uygunluğu ortaya çıkmaktadır. Her fikir bir projeye dönüştürülecek diye bir zorunluluk olamaz. Değerlendirme sürecinde (Analizde) sürdürülebilirliği ortaya konulduktan sonra projeye dönüştürülme süreci başlamaktadır.
"PROJE": Belirli bir amaca ulaşmak için dikkatlice planlanan
ve tasarlanan, bireysel veya toplu girişimleri proje diye tanımlayabiliriz.
Örnek: Bir Sorun Var-Bir sorunu çözmek için fikirlerimiz var-Fikirlerimiz projelendirilir-Projelendirme gerek bireysel gerekse toplu olarak projemizi iyi bir şekilde planlar ve tasarlarız. Bu tasarlama sürecinde Projenin bir hedefe yönelik olabilmesi için dikkat etmemiz gerekenler arasında;
A) Belirli bir "Zaman"
B) Belirli Bir "Bütçe"
C) Belirlenen Amaçlar
D) Projedeki Faaliyetler
Yukarıdaki belirtilen çerçevede düşünerek;
Türkiye Cumhuriyeti'nin Mali Katkısı, Çukurova Kalkınma Ajansının Teknik desteği ile Ekonomi, Turizm ve Tarımla ilgili bakanlıkların kontrolünde hibe programlarına başvurularınızı yapabilmeniz için aşağıdaki linklerden yararlanabilirsiniz...
11 Ekim 2014 Cumartesi
Futbolda - Şiddet - Alınan Önlemler VE KKTC'de Sporda Şiddet Yasası Şart!!!
Giriş:
Genel olarak, spor olgusu
içerisinde bulunan “Spor dostluk ve kardeşliktir” ilkesi, her spor müsabaka
öncesinde kullanılmaktadır. Fakat spor müsabakasından önce ve sonra şiddet
olayları da meydana gelmektedir. “Dostluk kazansın” temennilerinin yerine, “ne
olursa olsun” kazanma arzusu taşıyan sporcu ve taraftarlar bu arzularını
müsabaka esnasında yüksek düzeyde sergilemekte, bazen en şiddetli olaylar bu
sırada meydana gelebilmektedir. Spor müsabakalarını izleyen insanların bir
kısmı bunu -günlük hayatında spor yapmasa bile- bir aktivite olarak
değerlendirirken, bir kısmı ise spor müsabakalarını kazanılması gereken bir
savaş gibi görmektedir. Bu sebepten
dolayı, herhangi bir asayiş boşluğu oluşmaması için ulusal federasyon maçlarında
veya uluslararası oynanan maçlarda, temelini yasal mevzuatların oluşturduğu
bütün güvenlik önlemleri alınmaktadır.
Spor
Müsabakalarında Şiddetin Nedeni:
Özellikle, spordaki futbol
müsabakalarında görülen şiddet olaylarının arkasında bir takım psikolojik ve ülkelere
göre değişkenlik arz edebilecek sosyo-kültürel faktörler bulunmaktadır. Futbol seyircisinin takımını büyük bir
tutkuyla sevmesi gayet normal bir psikolojik ruh hali olmasına karşın, rakip
takım seyircilerine, futbolcularına veya hakeme karşı acımasızca davranması ve
zaman zaman şiddete yönelmesi bireyin psikolojik olarak, takım tutma
alışkanlığını iyi yönetemediğini göstermektedir. Ayrıca bireyin diğer
seyirciler arasında kitle psikolojisiyle daha rahat hareket etmesi ve kendini
güvende hissetmesi bireyi daha da saldırgan hale getirebilmektedir.
Sosyo-kültürel faktörler olarak da aile, eğitim, seyircilerin arkadaş grupları,
sosyal ve kültürel tabakası ve kimliği sıralanabilir.
Sporun toplumsal ilişkiler
ağında önemli bir yer tutması, yazılı ve görsel medyada geniş bir şekilde yer
alması, sporun/futbolun özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde “endüstrileşmesi”
sonucunda meydana gelmiştir. Küresel futbol endüstrisinin 200 milyar dolarlık
cirosu ile medya ve reklam endüstrileriyle de sıkı bir ilişkiye girmesi
kaçınılmazdır. Verilere göre, dünya sponsorluluğunun % 70’ini futbol
hapsederken, 2005 yılında yaklaşık 30,5 milyar dolar olan dünya futbol
sponsorluk harcamaları, 2006 yılında 33,8 milyar dolar olurken 2007’de 37,4’e
ulaşmaktadır. (http://www.referansgazetesi.com). Dolayısıyla medyada spor ve
özellikle futbol ile ilgili geniş ölçüde haberler ve programlar yayınlanması
kaçınılmazdır. Ancak medya, “sporun ruh”undan uzaklaşarak kâr maksimize etme
amacı güttüğünden, yapılan yayınlarda –özellikle 1990’lı ve 2000’li yıllarda
“şiddet/savaş metaforlarının” ve argo tabirlerin; kışkırtıcı ve kavgacı bir
üslubun çokça kullanıldığı görülmüştür (Burası
..... burdan çıkış yok veya welcome to hell). Bu da futbol holiganizmin inşasına katkı
sağlamaktadır.
Dünyadaki
Ölümlü Olaylar
Dünya futbol tarihinde ölümle
sonuçlanan olayların meydana geldiği müsabakalar mevcuttur. Örneğin; 1964’te
Peru’nun başkenti Lima’da 24 Mayıs günü Tokyo olimpiyatları eleme grup
karşılaşması olan Peru-Arjantin maçı sırasında hakem, ev sahibi takımın golünü
iptal edince tribünde olaylar çıkmış, 320 kişi ölmüştür. 1984 Kolombiya-Cali’de
Pascal Guerrero Stadı’nda 17 Kasım günü Cali-Amerika maçı sonunda çıkan
olaylarda 24 kişi ölmüştür. Yine 1985 yılında Belçika’nın Heysel stadında
oynanan Liverpool-Juventus maçı esnasında çıkan olaylarda 39 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Spordaki şiddet olaylarına
Türkiye’de de sıklıkla rastlanmaktayız. 17 Eylül 1967 yılında oynan
Kayserispor-Sivas maçının devre arasında çıkan olaylar sonucunda 4 kişi ölmüş
300 kişi yaralanmıştı. Bu olaydan sonra özellikle bahse konu kulüpler 2. ligde
ayni gruba hiç verilmemiştir. Bu olay Türkiye’nin ve Dünyanın en büyük futbol felaketlerinden
biri olarak gösterilmektedir. 2004
yılında oynanan Beşiktaş-Rizespor maçında 16 yaşında bir çocuk bıçaklanarak
öldürülmüştür. 20 Ocak 2002’de Türkiye 1. Futbol Ligi’nin 2. yarısının
başlangıcında, Trabzon’da oynanan, Trabzonspor-Beşiktaş futbol maçının 82.
dakikasında, maç Beşiktaş’ın 5-0 galibiyetiyle devam ederken; Trabzonspor
seyircileri yenilginin de etkisiyle tribünlerdeki bütün koltukları sahaya
fırlatmışlardır. Benzer bir tablo 2006-2007 sezonunun 33. haftasında oynanan
Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasında da meydana gelmiştir. Yine Galatasaray’ın
UEFA kupasını kazandığı yıl, İstanbul’daki Leeds United maçı öncesi, Leeds’li
iki taraftar Galatasaraylı taraftarlarca bıçaklanarak öldürülmüştür. Daha geçmiş yıllarda da, en basit maçların
bile kavgalara, kavgaların ise yakım,yıkım, talan ve ölüme neden olduğu
görülmüştür.
Araştırmalarım sonucu, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde herhangi bir spor müsabakasındaki şiddetten dolayı
ölen olmamıştır. Fakat takımlar arası çok ciddi kavgalar veya hakemlere karşı
darp girişimleri olmuştur. Eğer yasal önlemler alınmaz ise bizleri çok da iyi
bir tablo beklememektedir.
ALINAN
ÖNLEMLER
1) Sporla ilgili hukukun
dünyadaki gelişimi ancak 20. yy. son çeyreğine götürülebilmektedir. Bu dalda en
eskisi olduğunu ifade edilen Fransa Limoges Üniversitesi “Spor Hukuku ve
Ekonomisi Merkezi” 1977’de kurulmuştur. İsviçre’de Neuchatel Üniversitesi’nde
bulunan ve FİFA’nın mali desteği ile kurulmuş olan “Spor Araştırmaları
Uluslararası Merkezi” çok daha yeni
olup, kuruluşu 1996 yılına aittir. ABD Milwaukee’de bulunan Marquette
Üniversitesi “Ulusal Spor Hukuku Enstitüsü” ise 1989 tarihlidir.
2) Avrupa’da, spor
müsabakalarında ve özellikle futbol maçlarında seyirciler arasındaki şiddet ve
sonuçlarından kaygı duyulması nedeniyle, 19 Ağustos 1985 tarihinde
Strasbourg’da, “Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında
Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi”
imzalanmıştır. Sözleşmeyi Avrupa Konseyi’ne üye devletler ile Avrupa Kültür
Sözleşmesi’ne taraf diğer devletler imzalamıştır. Türkiye de söz konusu
uluslararası sözleşmeyi 1990 yılında kabul etmiştir. Sözleşmede seyircilerin
gösterdiği şiddet içeren eylemlerle mücadelede kamu makamlarının ve bağımsız
spor organizasyonlarının ayrı, ancak birbirini tamamlayıcı görevleri olduğu
belirtilmektedir. Ancak bu sözleşme
seyirci hareketlerine karşı alınması gereken tedbirleri ve bu alandaki
uluslararası işbirliğini düzenlemektedir. Suç tanımları ve cezalar
içermemektedir.
3)
Kısa adı FIFA olan Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği, (Fédération
Internationale de Football Association- Federation of International Football
Association), 21 Mayıs 1904'te kendi federasyon kuruluşlarını gerçekleştiren
Avrupa ülkelerinden Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre'nin
katılımlarıyla Paris'te kuruldu. Dünya futbolu üzerinde tek söz sahibi
konumunda olan FIFA, futbolun "sportmenlik" veya
"sportmence" davranış anlamında kullanılan ve dilimize son yıllarda
orijinal haliyle yerleşmiş bulunan "fair play" ruhu içinde oynanması
ve seyredilmesi için uğraş vermekte ve ulusal federasyonlara bu yönde
tavsiyelerde bulunmakta, yaptırımlar uygulamaktadır. FİFA’nın fair play ruhunu
daha açık hale getirmek için yaptığı bir diğer çalımsa ise dünyadaki tüm
futbolculara, teknik adamlara, seyircilere, kulüplere, federasyonlara yönelik
olarak yayımladığı ve 10 maddede toplanmış bulunan Davranış /İlkeleri'dir (Code
of Conduct).
Bu
ilkeler şu şekilde sıralanmaktadır;
1-Kazanmak
için oyna, 2- Centilmence oyna, 3- Oyunun kurallarına uygun davran, 4-Rakiplerine,
takım arkadaşlarına, hakemlere, görevliler ve seyircilere saygılı ol, 5-Yenilgiyi
ağırbaşlılıkla kabul et, 6- Futbola olan ilgiyi artır, 7- Futbolun büyük
popülaritesinden kaynaklanan şike, doping, ırkçılık, şiddet ve diğer olumsuz
dış etkilerden uzak dur, 8- Şikeci baskılara direnen diğerlerine yardım et, 9-Futbolun
saygınlığını zedelemeye kalkanları kamuoyuna bildir, 10- Futbolda iyi davranışı savunanları
onurlandır.
Ayrıca,
FIFA, futbolun yeryüzündeki en geniş kapsamlı organizasyonu olan Dünya Kupaları
öncesi, ev sahibi ve katılımcı üye ülkelerin güvenlik teşkilatı temsilcilerini
bir araya toplayarak organizasyonun güvenliğini sağlama konusunda oldukça
ayrıntılı toplantılar yapmaktadır.
4) UEFA tarafından ise, kabul
edilip Nisan 2000’de yayınlanan “Stadyumlarda Güvenliğin Sağlanması ve Kitle
Hareketlerinden Korunmak Amacı ile UEFA Kupalarında Oynanan Tüm Müsabakalara
Katılan Kulüpler, Federasyonlar ve Maç Düzenleyicilerinin Tabi Olduğu Stadyum
Güvenlik ve Emniyet Tedbirlerine İlişkin Talimat” uyulması gereken önemli kuralları
içeren uluslararası bir metindir.
5) UEFA tarafından düzenlenen
talimat ve yukarıda bahsi geçen sözleşme de baz alınarak, 28-29 Kasım 2007’de
Avrupa Birliği Komisyonu ve Parlamentosu’nun UEFA ile ortaklaşa
gerçekleştirdiği konferansın neticesinde Aralık 2007’de AB Konsey’i
“Uluslararası Boyutta Futbol Maçları ile İlgili Güvenlik ve Kamu Düzeni
Risklerinin Azaltılmasına Yönelik Çalışma Programı”nı kabul etti. Belgeye göre Avrupa Birliği, futbol
maçlarında artan şiddet olaylarına yönelik olarak birliğe üye devletler ve
ilgili uluslararası kuruluşlar arasında gerekli koordinasyon ve işbirliğine
büyük önem vermektedir. Yine ayrıca; hükümetler, güvenlik birimleri ve UEFA
arasında güvenlik ve ilgili konularda bilgi alışverişinin geliştirilmesi
öngörülmüştür.
ÜLKESEL
BAZDA ALINAN YASAL TEDBİRLER
Ülkeler kendi sınırları içerisinde
düzenlediği maçlarda güvenlik sorunlarını giderebilmek için ayrı “Futbolda
Şiddet Yasaları” veya genel olarak “Sporda Şiddet Yasaları”-örneğin Türkiye’de-
yürürlüğe konabilmektedir. Bu yasalarda ayrıca ülkeye ait vatandaşların yurt
dışındaki spor müsabakalarındaki şiddet olaylarına karışmış ise yine de cezalandırabilmektedir.
Cezalar ise maddi, hapis veya spor müsabakalarının seyrinden men
olabilmektedir.
İngiltere’de
Alınan Tedbirler
Mayıs 1985'te Heysel faciasında
Liverpool taraftarlarının karıştığı ve çoğu İtalyan olmak üzere 39 futbol
seyircisinin ölümüne yol açan olaylarla doruğa çıkan olaylar zinciri, İngiliz
futbol kulüplerinin Avrupa sahalarında maç yapmalarını süresiz olarak
yasaklamalarıyla neticelenmiştir. Yaşanılan bu süreç, İngiliz hükümetini
harekete geçirerek konu ile ilgili çeşitli tedbirler almaya yöneltmiş ve bu
alanda Avrupa'nın en geniş kapsamlı yasal ve yönetsel önlem ve yaptırımlar
ortaya konulmuştur.
İngiltere Futbol Birliği’nin
(FA) kendi Futbol Birlik Kuralları (Futbol kulüplerinin bağlılığını, finansal
konuları, statlarda kötü oluşacak olan durumları önlemeyi düzenleyen kurallar)
dışında diğer işlenen suçları önlemek için ayrı olarak Futboldaki Seyirci
Fiillerini kontrol altına almayı amaçlayan yasal mevzuat 1998 yılında yürürlüğe
girmiştir – ki daha sonra bu Yasal Mevzuatta 2000 ve 2002 yıllarında değişiklik
yapılmıştır. Bu yasada özellikle polise büyük görev ve sorumluluklar
verilmiştir. Fakat bu sürecin başlangıcı 1985 yılına geri gidebilmektedir.
Buradaki yasal mevzuat içerinde
özellikle spor aktivitelerinin yapıldığı yerlerin etraflarında alkol satışında
kısıtlamaya gidilmemiştir. Bunun dışında, bu yasanın içerisinde toplu
taşımacılıkta yolcu olarak seyahat eden şahısların alkol almasını
engellemektedir. Yıllar içerisinde yapılan düzenlemeler genelden özele doğru
bir yol izlemiştir. Kısacası ilk zamanlarda, sporla ilgili aktivitelerde
oluşacak olan olası olayların engellenmesi için genel spor yasalarından, özelde
futboldaki oluşacak olan olası vahim olayları engellemeyi amaç edinen
düzenlemelere gidilmiştir. (http://www.opsi.gov.uk/Acts/acts1989)
İngiltere’de suç işleme
sayıları yıllar içerisinde bir düşüş izlemiştir. Örneğin İngiltere’de oynanan futbolda
oluşan düzenliği araştırma için 2000 yılında kurulan çalışma grubunun verdiği
bilgiye göre, 1986 yılında oynan premiership futbol maçları esnasında 100.000
kişide 40 kişi tutuklanırken bu rakam 2000’de 12 kadar düşmüştür. (http://www.parliament.uk/commons/lib/research)
Türkiye’de
Alınan Tedbirler
Türkiye’de sporda oluşan
şiddetleri önlemek için 28 Nisan 2004 tarihinde 5149 Sayılı Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu (Yasa)
yürürlüğe veya uygulamaya konmuş olmasına rağmen, uygulanmasında sorunlar
bulunmuş ve yeteri kadar başarı sağlanamamıştır. Bundan dolayı, Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ismiyle ve 6222 kanun numarasıyla 14
Nisan 2011 tarihinde resmi gazetede yayımlandıktan sonra yeni bir yasa
yürürlüğe konulmuştur. Bu Yasa özellikle FİFA’nın yayınladığı Davranış İlkeleri
doğrultusunda hazırlanmıştır. Göze çarpan değişiklik ise, şike, teşvik primi ve
doping olaylarını da kısıtlayan düzenlemeler mevcuttur.
Ayrıca, Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda belirtilen bir yönetmelikle
(bizde bu bir tüzükle) şiddeti veya düzensizliğin oluşumunu engelleyen güvenlik
önlemlerini alacak olanların görev yetki ve sorumluklarını belirtir. Önlemlerin
alınmasından sorumlu olanların görev yetki ve sorumlulukları aşağıda
sıralanmıştır;
a)
İl
ve İlçe Güvenlik Kurulunun görev yetki ve sorumluluğu (KKTC’de 33/1988 sayılı
Mülki yönetimler Yasasındaki “8.” maddenin “d” fıkrası en üst mülki idare amiri
olan Kaymakamlık'lara verdiği yetki ile gerekli düzenleme yapılabilir. Ayrıca
ayni yasanın 12. maddesi ilçe güvenlik kurulunu kurulması için yetki verir.)
b)
İl
ve İlçe Emniyet müdürlükleri ile İl/ilçe Jandarma komutanlarının yetki ve
sorumluluklarını bildirir,
c)
Federasyonun
Görev ve Yetkilerini
d)
Spor
kulüplerinin görev, yetki ve sorumluluklarını
e)
Özel
Güvenlik Teşkilatlarının görev, yetki ve sorumluluklarını belirtir. (Bizde de
Özel Güvenlik Görevlileri var. Özellikle polisin yetersiz miktarda olduğu
durumlarda bu görevlilerden gereken hizmet alımları yapılabilir) (TC Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun)
Spor müsabaka kurallarını
uygulayan veya adalet dağıtan hakemleri ilgilendiren düzenlemelere de
gidilmiştir. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Yasası’ndaki ek 1 maddesinde değişikliğe
gidilerek hakemin görevli olduğu maçı yönettiği esnada geçici bir Kamu
Görevlisi olduğu belirlenmiştir. Böylece hakeme karşı işlenen her eylem kamu
görevine yapılmış gibi addedilmektedir. (TC 3289; Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun)
Bu yasada düzenleme yapıldıktan
sonra alınan karara göre örneğin, hakemi darp eden futbolcuya 11 ay 20 gün hapis
ve 3.000 TL para cezası verilmiştir. Haberin özeti aşağıda belirtildiği gibi;
Ordu’nun Kabataş İlçesinde
08.12. 2007 tarihinde 1. Amatör küme müsabakası Kabataşspor- Fatsaspor maçında
futbolcu (Takım kaptanı) Hasan Arıca, hakemlerin maç yönetmelerine sinirlenerek
öncelikle yardımcı hakem Bülent Kandemir’e Şerefsiz Allah Belanı Versin” dediği
arkasından da maçın hakemi Tolga Mağden’in üzerine yürüyerek boğazına sarıldığı
ve vurduğu için hakemler de Hasan Arıca’dan davacı olmuşlardı. Maçın Gözlemcisi
Engin Çelenk’te raporuna yazdığı belirtildi. Bu mahkeme sonuçlandı. Hasan
Arıca, 11 ay 20 gün hapis ve 3000 TL de para cezasına çarptırıldı. (15 Haziran
2009-www.hakeminsesi.com)
Kuzey
Kıbrıs’taki Durum:
Kuzey Kıbrıs’ta onlarca yıldır spor
müsabakalar yapılmaktadır. Genelde oynan tüm spor müsabakalarında olay çıkması
muhtemeldir. Fakat özellikle son zamanlarda futbol kulüplerinin oluşturduğu
bütçelerin toplamı milyonlarca değeri bulmaktadır. Ayni zamanda bu rakam, insandaki
kazanma dürtüsünü artırmakta buna paralel olarak da olayların çıkmasına zemin
oluşturabilmektedir. Çeşitli izolasyonlardan dolayı KKTC’deki diğer faaliyetlerde
olduğu gibi kendimizi diğer entitelere adapte etmekte sorunlar yaşadık. Bizler
yalnızca spor oyunlarının kurallara göre oynanması için çalışmalar yapıp kurallardaki
değişikliklere adapte olmaya çalıştık. Fakat FIFA veya UEFA, zorunlu kıldığı
ilkeleri için KKTC’ye herhangi bir yaptırıma gitmediğinin yanında bizler de
futbol kuralları dışında, spor
oyunlarının FIFA veya UEFA’nın deklere etmiş olduğu güvenlik ilkelerine de
yeteri kadar uyum sağlayamadık..
Son zamanlarda, özellikle, Yükselme Liglerinde hakemlere
karşı yapılan darp girişiminden sonra, Kıbrıs Türk Hakem ve Gözlemciler Derneği
ligleri boykot etmiştir. Böylece konu halkın gündemine getirilmiş ve toplumun
da bu konudaki hassasiyeti oluşturulmuştur. Bununla birlikte, bu saldırıların
neden meydana geldiğini araştırıp, sorunun giderilmesi konusunda fikirler
üretilmeye de çalışılmaktadır. Kıbrıs Türk Toplumunun genel yapısı ile bu
şiddet olaylar tezatlık sergilemektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yasal
Mevzuatı içerisinde “spor müsabakalarında oluşan şiddet olaylarını önlemeye
yönelik ayrı herhangi bir yasal mevzuat bulunmamaktadır. Bu oluşan kötü olaylar,
3/1962 sayılı Fasıl 154 “Ceza Yasası” ile kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Fakat cezai müeyyide yetersiz kalmakta ve
caydırıcılık niteliğinden yoksun olabilmektedir. Ceza Yasa içerisindeki 99.
madde diyor ki;
tahrik
edecek biçimde söven herhangi bir kişi, hafif bir suç işlemiş olur ve bir aya
kadar hapis cezasına veya yüz bin Türk Lirasına [günümüze uyarlarsak (100
kuruş)] kadar para cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilir.
Yine ayni yasa içerisinde bulunan
242. madde ise diyor ki;
darp
eden veya eylemde bulunan herhangi bir kişi, hafif bir suç işlemiş olur ve
saldırı, darp veya eylem,
bir yıla kadar hapis cezasına veya beş
yüz bin Türk Lirasına [günümüze uyarlarsak (50 kuruş) kadar para cezasına veya
her iki cezaya birden çarptırılabilir. (http://www.mahkemeler.net/birlestirilmis/f_154.doc)
Yukarıda belirtilenler yasal
mevzuat içerisinde bulunmaktadır. Fiiliyata gelince, sorunlar oluşabilmektedir.
Mahkemelerin işleyişi, dava veya duruşmaların yoğunluğundan dolayı yavaş
ilerlemekte sonuç ise kısa zaman içinde değil uzun zamanda alınabilmektedir.
Ayrıca, suçlu bulunanlara uygulanan cezai müeyyidelerde ağırlıklı olarak kefaletle
serbest bırakmalar mevcuttur. Bununla birlikte, yasal mevzuat içerisinde yaptırımdan
yoksun maddelerin bulunmasında dolayı suçu işlemeye yönelen insanları
durduracağına bilakis onları teşvik de edebilmektedir.
Buna ek olarak, Kıbrıs Türk
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Çalışma Usul ve Esasları Tüzüğü’nün 59.
Maddesine dayanarak, yürürlükteki Kıbrıs Türk Federasyonu Futbol disiplin
talimatlarının dışında Ceza Kurulu veya Tahkim futbol oyun alanı içinde veya
dışında oluşan aykırı olaylara veya cürümlere karşı düzenlemeler mevcuttur.
Fakat bu düzenlemeler yalnızca ilgili futbolcuyu, yöneticiyi veya futbol
kulübünü cezalandırmaktadır –kısacası Federasyon ile organik bir bağı bulunan
kişiler-. Fakat bizim dışımızdaki entitelerde, şiddeti gerçekleştiren şahıslar
kimler ise, o kişiler işledikleri suça paralel olarak Sporda/Futbolda Şiddet
Yasalarında bulunan yaptırımlara diğer caydırıcılığı artırılmış ilgili yasal
mevzuatlara göre cezalandırırlar.
Sonuç
ve Öneri
Sporun toplumsal ilişkilere
olumlu katkılarının olmasına karşın, spor müsabakalarında şiddet olayları
görülmesi çoğu zaman bu olumlu katkıları yok etmektedir. Sporun ruhunu
zedeleyici davranışlar, sporun topluma ve toplumsal ilişkilere getireceği
pozitif etkileri azaltmaktadır. Özellikle futbol müsabakalarında yaşanan ve
sonucu ölümlere bile varabilen şiddet olayları; sporun/futbolun özünde bulunan
rekabet duygusunun kontrol altına alınamamasının, insanın yapısında bulunan
şiddet eğilimiyle bütünleşmesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bizim devletimiz dışındaki
entitelerde spordaki şiddet eylemleri karşısında çok ciddi yaptırımları
bulunmaktadır. Bunlar arasında; ceza yasalarının dışında var olan “Sporda/Futbolda
Şiddet Yasaları” veya “Spordaki Şiddeti Önlemek” için mutabık kalınan ve
imzalanan Sözleşmeler mevcuttur.
KKTC’deki spor müsabakalarında bu
şovenist veya holigan duygular neticesinde çıkan kötü olayların önüne
geçilebilmesi için yasal mevzuat yönünde yapılması gereken üç yol mevcuttur.
1) Mevcut
Ceza Yasasındaki (Fasıl 154) cezai müeyyidelerde düzenlemeler yapılabilir –bu
yasa değişikliği ile yapılacaklar kısıtlı olabilecektir.
2)
Ayrı
bir “Sporda Şiddet Yasası” hazırlamalıdır. Bu yasa içerisinde yalnızca şiddet
olaylarını engelleyen hükümlerinin yanında doping, şike veya teşvikle ilgili
hükümler de yerleştirebilir. Böylece, spor müsabakalarındaki görülen şiddet,
doping, şike veya teşvik olaylarında daha caydırıcı cezalar uygulanabilir. Bu
düzenleme yapılırken FIFA, UEFA veya sosyo-ekonomik yapıları bizimki ile
eşdeğer olabilecek bazı ülkelerin yasal mevzuatlar bir masa üzerinde olması
şarttır. Ayrıca ilgili konu hakkındaki mahkeme kararları da bir araya
getirilebilir.
3)
Hakemler,
her an şiddet hareketlerine karşı karşıya gelecek kişilerin başında
gelmektedirler. Bu sebepten, hakeme karşı her türlü şiddet girişimi günün
koşullarına göre maddi veya hapis cezası ile cezalandırılmalıdır. Eğer hakemin
görevli bulunduğu maç esnasında, yaptığı iş kamu görevi diye nitelenir ve ona
göre düzenleme yapılırsa (Türkiye’de olduğu gibi) o zaman KKTC Ceza Yasasının
66. maddesi gereği suçu işleyene 1 yıla kadar hapis cezası verilir. Hakemin
herhangi bir darp girişimi karşısında kamu görevcilisi gibi addedilmesi için
herhangi bir yasal girişim yapılmamıştır. Eğer Sporda şiddet yasası çıkarılır
ve hakem de kamu görevlisi diye nitelenmez ise yine ayni yasanın maddeleri
gereği küfür ise 50 kuruş darp ise 100 kuruşla cezalandırılmaktadır. Tabi ki darp
sonucu kalıcı herhangi bir iz bırakılırsa o zaman farklı olabilmektedir. Bu
sebepten dolayı hakemin kesinlikle bir kamu görevini ifa ettiği özümsenmeli ve
ona göre düzenlemelere gidilmelidir. Bu düzenleme yapılırken, 7/1979 Kamu
Görevlileri Yasasında ve 65/1987 Sayılı Spor Dairesi Kuruluş, Görev ve Çalışma
Esasları Yasasında değişikliğe gidilebilir.
Kıbrıs Türk Hakem ve
Gözlemciler Derneği’nin girişimleri ile hakemlere karşı yapılan darp
girişimleri disiplin talimatları ile verilen cezaların yükseltilmesi söz konusu
olmuştur. Ben bu eylemi resmin bir yarısı olarak nitelemekteyim. Eğer resmi
bütünlemek istersek Federasyon ile bağı bulunmayan kişilere de direkt olarak
yasal müeyyidelerin günün koşullarına göre uygulanması için gereken düzenlemelere
gidilmesi gerekliliğine inancım tam ve kesindir.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde güvenli spor olgusunu içselleştirmelidir. Özellikle futboldaki
bütçenin büyümesinden dolayı, olası şiddet olaylarını şimdiden görmeli ve
Sporda veya Futbolda şiddet yasalarını gündeme getirmelidir. Buradaki
sorumlular arasında bulunan Spordan Sorumlu Bakanlık (Günümüzün Hükümetinde; Milli
Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı). Eğer yasal düzenlemeler yapmazsak,
şiddet olaylarının spor veya futbol üzerindeki oluşturacak olduğu olumsuz
etkinin önüne geçemeyeceğiz. Özellikle, bu olumsuz izlenim, Futbol
Federasyonu’nun Güvenlik Kuvvetlerinden, polis hakemlerin görev yapması
başvurusuna verilen cevabın olumsuz olmasını sağlayan etkenlerden bir tanesi
idi. Güvenlik Kuvvetleri’nin 4 Ekim 2005 tarihindeki yazısının 3. maddesinde
aynen şöyle der; KKTC’deki Futbol
Müsabakalarına karşı olan aşırı ilgi, kulüpler ve taraftarlar arasındaki
rekabet ortamı hakemlik mesleğinin suiistimal edilmesine ortam yaratmakta ve
komutanlık mensubu personelin hoş olmayan bir takım olaylara ismi
karışmaktadır.
Eğer
şiddete temel teşkil eden olumsuz tavırları engelleyecek veya caydıracak yasal
alt yapımız oluşturulmuş olsaydı, bu gibi gerekçelerin de önü kesilmiş
olacaktık.
Unutulmaması gereken önemli bir
not daha aktaracak olursak, eğer KKTC’deki herhangi bir statta uluslararası bir
müsabaka oynanması için, ev sahibi olunmak istenirse, gerekecek olan ilk madde,
Güvenli bir maç oynatılması için gereken bütün yasal alt yapının oluşturulması
gerekmektedir.
Özellikle, benim de içinde bulunduğum
uluslararası toplantılardaki eylemlere girişilmeden önce sorgulanan ilk öğe,
ilgili konunun alt yapısı olup olmadığıdır. Eğer yasal mevzuatlar hazır ise,
deyim yerinde ise maça 1-0 önde başlarsınız.
Yukarıda belirtilen yasal
değişiklikler veya düzenlemeler Anayasanın değişmez maddeleri değillerdir.
Fakat yasa yapılırken veya düzenlenirken “Yasaların Prensipleri” dikkate de
alınmalıdır.
KAYNAKÇA:
·
Demir Ferhat, “Futbol Olgusu ve Asayiş
Yönetimi” Yüksek Lisans Tezi
·
Yağcıoğlu Vasfi Mehmet; Sporda Şiddet
Üzerine; Köşe Yazısı
·
(http://www.footballbanningorders.net/overview.html)
·
(http://www.opsi.gov.uk/Acts/acts1989)
·
(http://www.parliament.uk/commons/lib/research)
·
(TC
6222 Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ismiyle kanun 14
Nisan 2011)
·
(TC
3289; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun)
·
(www.hakeminsesi.com) 15 Haziran 2009
·
(http://www.referansgazetesi.com/)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Ülkeye gelen ziyaretçiler, tatması gereken en önemli Kıbrıs mutfağı yemeklerinden biri Molehiya'dır. Tavsiye ederim. İlk önce, Moleh...
-
Türk Devletlerinin Ortak Bir Alfabe kullanabilme çalışmaları yeni değildir. Tanzimat Dönemi şairlerinde Muallim Naci’nin dediği gibi “Ha...
-
GİRİŞ Kooperatif'in Ortak Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Değerleri Kooperatifler, çalışanlarının sahip olduğu, üyelerinin kon...