10 Ekim 2017 Salı

Türkiye-ABD İlişkisine Güneyden Bakış


İki aşığın balayı süreci, 1949’daki Marshall Planı ile başlamış, 15 yıl gibi kısa bir sürede tehditleri oluşturan harflerin kağıttan çıkacak cinsten olan Jonhson mektubuyla aşkta çatırdamalar yaşanmıştır. Daha sonra, söz dinlemeyen küçük aşığın başı Ecevit hükümeti, 1 Temmuz 1974’te yasaklı olan Afyonu tekrar ekecem ve Amerikan ahalisinin kafasını bulduracam moduyla büyük aşığa kafa tutmuş (ABD’ye göre Türkiye’de üretilen haşhaşın %80’i ABD’de afyon olarak kullanılmaktaydı), akabinde 16 Ağustos 1974 2. Kıbrıs Barış harekatının sonlanmasıyla da, ABD’deki dinamikler devreye sokularak, afyon krizi neticesinde gündemde olan silah ambargosunu yürürlüğe koymuştur. 12 Eylül darbesindeki ABD parmağı ile ilişkiler düzelmeye başlanmış, Özal döneminde ise, gerek Batıya dönük dış politikası, gerekse imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasıyla ilişkide süreklilik sağlanırken, Tayyip Erdoğan dönemindeki 1 Mart tezkeresine kadar da sürmüştür (Tezkerenin geçmemesi Barzani’ye yaramıştır, neye nimet, neye kısmet). Sonrasında Türkiye, İran ambargosunu delme adına, Rıza Sarraf silahını masaya sürmesiyle, kırılma riski olan fay hattı çatırdamıştır. Türkiye 15 Temmuz darbesinde travmatik dejavu yaşayarak, darbenin içinde ABD olma şüphesi üst seviyeye çıkmıştır. Kısacası, TC-ABD arasındaki ilişki karşılıklı çıkar doğrultusunda inişli çıkışlı grafik çizmiştir. Bugünlerde gördüğümüz ilişkideki sarsılma, birbirlerine olan ihtiyacın üst seviye çıktığı zaman tekrardan düzelecektir. Bu sebeple, her iki taraf süreçte itidalli olmazsa, başlarının ağrıması olasıdır. Bu arada, diplomasi en güçlü araç, kullanmasını bilene..