SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL PLANLAMA VE BAĞLIKÖY
Kırsal kalkınma genellikle, şehirlere ait olmayan
semtlerde, kırsalda ve uzak bölgelerde yaşayan insan topluluklarının yaşam
standartlarının geliştirilmesine yönelik inisiyatiflerin alınması olarak
kullanılmaktadır. Kırsal alanlar, insanoğlunun kendi cinsiyle ve doğa ile
girdiği çeşitli etkileşimlerin üzerinde yer aldığı mekanlardır. Genellikle bu
alanlarda, tarım ve ormancılığın başat olmasının yanında turizm, küçük ve orta
ölçekte sanayinin ve el sanatları gibi diğer ekonomik faaliyetlerin de önemli
olduğu, üzerinde insanoğlunun köy, pazar gibi sosyal yapıları inşa ettiği,
ekolojik açıdan değerli ve kentli insanlarla da sürekli etkileşim halinde
olunan mekanlardır.
Doğal kaynakların, tarihi ve
kültürel dokunun bozulmasından dolayı 1970'de başlayıp günümüze kadar çeşitli
politikalar geliştirerek, özellikle 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun
Brudtland Raporunda ekonomik hayatın çevre ile uyumlu olmasının zorunluluğu
benimsenmiş ve "Günümüz ihtiyaçlarının gelecek kuşaklarının ihtiyaçlarını
karşılama olanaklarından fedakarlık yapılmaksızın karşılanabilmesine sürdürülebilir
kalkınma tanımını getirmiştir.
Kırsal kalkınma programları, sürdürülebilir
kalkınmayı göz önünde bulundurarak kırsal bölgelerin sosyo-ekonomik
kalkınmasına yönelik yapılan eylemlerdir. Bu program genellikle, yerel ve
bölgesel otorite, bölgesel kalkınma kurumları, sivil toplum örgütleri, hükümet
veya uluslararası kalkınma kuruluşlarının bir araya gelerek kalkınma
planlarının hazırlanmasıyla yukarıdan aşağıya doğru uygulanmaktadır. Bu sürece,
yerel nüfus da, tabandan tavana yaklaşımı göz önünde bulundurarak yerel
kalkınma stratejilerini hazırlayıp kırsal bölgelerin gelişmesi için
inisiyatifler üstlenebilmektedir. Gelişmiş ülkeler, kırsal kalkınma
programlarında 1950 yıllarından günümüze kadar değişik perspektiflerde çok faal
olarak yer almaktadırlar.
Dünyadaki kırsal nüfusun %52’si
şehir merkezlerinde bulunmaktadırlar. Türkiye'de %77,2 ve Güney Kıbrıs'ta
yaşayan nüfusun %69,9'u şehirlerde yaşamaktadır. Kuzey Kıbrıs'ta ise kırsal
alanın tanımı uluslararası terminoloji ile uyumluluk göstermese de Belediyeler
Yasası ve Yerel Yönetimler Yasası'nda nüfusu 5001’den fazla olan yerlere kent
tanımlamasını göz önünde bulunduracak olursak 2006 genel nüfus sayımına göre
%48,2'si kırsalda yaşanmaktadır. Kırsal Kesim arsalarının dağıtımına ilişkin
tüzüğe göre de Bağlıköy kırsal bölge listesinde yer almaktadır. Ayrıca, kırsal
alanların tanımlanmasında OECD tanımlamasını baz alacak olursak Bağlıköy'de km2
başına 150 kişinin altında nüfus yaşamaktadır.
Kırsal Kalkınma
politikalarındaki başarı, çevrenin, doğal kaynakların, bitki ve hayvan çeşitliliğinin
ve kültürel yapının korunarak bölgede yaşayan insan topluluklarının yaşam
kalitesinin artırılması ve ekonomik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesinin
yanında, hem nüfusun kırsalda istihdamı sağlanmasına sebebiyet vermekte hem de
kırsalda üretilen ürünlerin sanayide artık ürün olarak işlenmesinden dolayı
şehirlere de katma değer sağlamaktadır.
Avrupa Birliğinde Kırsal
Kalkınmanın dört temel ekseni bulunmaktadır. Bunların birincisi, Tarım ve Ormancılık Sektörünün rekabet gücünün
artırılması ikincisi, çevrenin korunarak geliştirilmesi, üçüncüsü kırsaldaki
ekonominin çeşitlendirilerek nüfusun yaşam kalitesinin artırılması -ki eko
turizm faaliyetlerini de içermektedir- dördüncü ise kırsaldaki sorunların
ortaklaşa giderilmesi için kamu özel ortaklıklarının bir araya gelerek uygulanan
yönetişimciliktir.
İnsanların yer değiştirmesinden
kaynaklanan bir aktiviteler bütünü şeklinde değerlendirilen turizm, günümüz
dünyasının en önemli olgularından birisidir. Gelir getiren ve istihdam sağlayan
bir sektör olarak turizm, özellikle kalkınmakta olan ülke ekonomileri için
büyük bir kaynak durumundadır. Bu açıdan bakıldığında, coğrafi çevrenin
turistik amaçlı kullanım alanları da gittikçe genişlemektedir. Bununla
birlikte, turizmin alt başlığı eko-turizm faaliyetleri de sürdürülebilir
kalkınmayı amaçlamaktadır.
Bu sebeple, Bağlıköy'deki mağra,
flora-fauna, el değmemiş doğal vadi, 1914 yapımı çeşme ve yekpare büyük taşın
korunmasını göz önünde bulundurarak, kırsal kalkınma ve stratejik planlamalar
hazırlanıp Bağlıköy'de kalkınmanın sürdürülebilir bir şekilde olması sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kırsal Kalkınma,
Sürdürülebilirlik, Ekoturizim, kırsal nüfus, Brudtland Raporu
Bağlıköy Eko Turizm Gönüllüleri Derneği'nin 23-24 Mayıstaki Sempozyumda Kullanılacak Bildiri Özeti
Bağlıköy Eko Turizm Gönüllüleri Derneği'nin 23-24 Mayıstaki Sempozyumda Kullanılacak Bildiri Özeti
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KIRSAL PLANLAMA VE
BAĞLIKÖY
NİYAZİ NİZAM
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı
Kırsal Kalkınma Birimi
Şehit Mehmet Vural Ahmet Sok. No:11 Yenişehir
Lefkoşa
0392-2292453-nizamniyazi@yahoo.com
0392-2292453-nizamniyazi@yahoo.com
Giriş
Küreselleşen
ve değişen dünyada kırsal kalkınma politikaları da zaman içerisinde evrimleşme
göstererek, ortak payda olan kırsalda yaşayan toplumun gelir düzeyinin
artırılması için tarım merkezli çok fonksiyonelli ve entegre yaklaşıma sahip
politikalara dönüşmektedir. Dünyadaki devletler yakın zamana kadar doğrudan
tarımı destekleme politikaları uygulamaktaydılar. Son bir kaç on yıldır, tarımı
destekleme politikaları "kırsal alan", "kırsal toplum" ve
kırsal kalkınma çerçevesinde dolaylı olarak desteklenmektedir. Ayrıca, doğal
kaynakların, tarihi ve kültürel dokunun bozulmasından dolayı 1970'de başlayıp
günümüze kadar çeşitli politikalar da geliştirerek, özellikle kalkınmanın
sürdürülebilir olması sağlanmaya çalışılmıştır.
KIRSAL
ALAN
Özellikle, Kırsal
Kalkınma ile ilgili sorunların çözülebilmesi için, ilk önce kırsalın tanımını
yapmak gerekmektedir. Kırsalın tanımı ülkelere göre değişiklik arz etmektedir.
Bu değişiklikler genelde, sosyo-ekonomik kriterler temeline oturan
tanımlamalardır ve birbirinden çok farklıdır. Bu tanımlamalarda kırsal alanlar
arazi parçası olarak ele alınıp tarımsal deseni, arazi kullanımı, kentlere
yakınlığı gibi kıstaslar göz önüne alınabilmekte, yine bu alanlar
sosyo-kültürel özelliklerine bağlı olarak sosyal temsil, alışkanlıklar,
ekonomik faaliyetlerde çeşitlilik ve nüfus azalması, göç olgusu gibi kriterler
çerçevesinde değerlendirilebilmektedir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
(OECD) alanın belirlemesindeki uyumluluğu sağlamak için bir metodoloji
geliştirir. Bu metodolojiye göre, kilometrekareye tanım geliştirmiştir. OECD'ye göre kırsal
alan, nüfus yoğunluğunun km² başına 150
kişinin altında olduğu topluluklardır. Nüfusunun %50’den fazlası kırsal
topluluklarda yaşayanlar kırsallığı baskın bölgeler, %15–50 arası kırsal
topluluklarda yaşayanlar önemli ölçüde kırsal bölgeler, nüfusun %15’inden azı
kırsal topluluklarda yaşadığı bölgeler ise kentselliği baskın bölgeler olarak
sınıflandırılmıştır.[1]
KIRSAL ALANLARDAKİ NÜFUS
AZALMASI
Kırsal
alanlarda yaşayan nüfus, özelde sanayileşme genelde ise tarımdaki modernizasyon
çalışan nüfusun işsiz kalmasına sebep olmuştur. Ayrıca, tarımdaki modernizasyon
artık ürünleri fazlalaştırmıştır. Engel yasasının felsefesi olan "Tarım
piyasası bir insanın midesinin büyüklüğü kadardır" düşüncesini göz önünde
bulundurursak, artık ürünlerin raf ömrünün uzatılması ve işlenmesine yönelik
sanayileşme olmuştur. Kırsalda işsiz olan nüfusun şehir merkezlerinde istihdam
olmuşlardır.[2]
Bu ivmeyi geri döndürmek için kırsal kalkınma politikaları uygulanmaya
başlanmıştır.
Dünya Bankasının verilerine bakacak olursak, 2003-2011 yılları arasında
kırsal nüfus sürekli şekilde düşmektedir. Örneğin, 2003 yılında %51,9 iken,
2007 yılında %49,95, 2011 yılında ise %48,01 olmuştur.
Kaynak: OECD istatistiki verileri (http://data.worldbank.org/indicator/)
Kırsal Kalkınma
Politikaları
Kırsal Kalkınma genellikle göreceli izole edilmiş ve
seyrek yerleşik nüfusun yaşam kalitesini ve ekonomik refahını artırıcı
faaliyetlerin bütünü oluşturur.[3]
Genellikle kırsal alanlarda, tarım ve ormancılık
başat faaliyetler olmaktaydı. Zaman içerisinde küresel üretim ağı ve şehirlerin
tedricen artan nüfusu kırsal bölgelerin karakterini değiştirmiştir. Turizm, niş
ürünlerin işlenmesi ve rekreasyon faaliyetleri kaynakların sömürülmesi, tarım
veya diğer ekonomiye yön veren faaliyetlerin yerini aldı.[4]
Böylece kırsal kalkınma daha geniş çaplı faaliyetlere odaklanarak yerel
topluluğun ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Ayrıca, eğitim, girişimcilik,
fiziksel altyapı ve sosyal altyapı kırsal alanlardaki kalkınmanın önemli
faaliyetleridir.
Kırsal kalkınmaya ayni zamanda yerel nüfusun oluşturduğu kırsal kalkınma
stratejisi doğrultusunda katkı sağlanmaktadır.
Başlangıç
tarihi 1950'lere dayanan "kırsal kalkınma yaklaşımları" zaman
içerisinde zaman içinde teknolojik ve sosyo-ekonomik faktörler ile ortaya çıkan
değişikliklerin etkisi ile farklılaşmıştır. Altmışlarda
"modernizasyon", "yetmişlerde "devlet müdahalesi"
seksenlerde "serbest pazar" doksanlarda katılım ve yetkilendirme ile
karakterize edilebilecek bu farklılaşma sırasında öne çıkan popüler fikirler ve
terminoloji de dikkat çekici olmuştur.
Örneğin, 1980'lerde duyulmaya başlanan gıda güvenliği ve açlık analizlerinden,
1990'larda sürdürülebilir geçim türemiştir. Bazen de, kullanılan terminolojide
zaman içerisinde değişiklikler olduğu gözlenmektedir. Örneğin, 1980'lerde
yoksulluğun hafifletilmesi, 1990'larda yoksulluğun azaltılması şeklinde
kullanılırken 2000'lere gelindiğinde kavram yerini yoksulluğun ortadan kaldırılmasına
bırakmıştır. Kırsal kalkınma yaklaşımlarında ortaya çıkan bu değişiklikler,
elbette uygulamalarda da kendini göstermiştir. Avrupa Birliği, ABD, ve
uluslararası kuruluşlar, bu yaklaşımların hem üretiminde ve hem de eylem
planlarının hazırlanıp uygulanmasında etkin olmaktadır.[5]
Dünya
Bankası 2003 yılından sonra kırsal kalınma stratejilerinde bir değişiklik
yapmak üzere bir dizi çalışmalar gerçekleştirmiştir. Dünya Bankasının bu
şekilde bir çalışma başlatmasının teme sebebi 2000'li yıllardaki olumsuz verilerden
kaynaklanan karamsar tablo ve endişe verici gerçeklerdi. Dünyada gelişen
olaylar karşısında, ülkelerin ulusal ve uluslararası politika ve
uygulamalarında da değişiklikler olmuştur. Bunların yansıması olarak, yerinden
yönetim, yönetişimin geliştirilmesi, özelleştirme ve özel sektörün rolünün
artması, sivil toplumun rolünün güçlenmesi ve çatışma sayısındaki artışlar
ortaya çıkmıştır. Tüm bunları veri olarak alan Dünya Bankası, kendi
uygulamalarına yönelik olarak, “Yeni Kırsal Kalkınma Stratejisi” belirlemiştir.
Bu stratejinin misyonu olarak “yoksulluğun azaltılması” Bu vizyonu
gerçekleştirmek için vizyon ise,
· Kırsal alanda
yaşayanların da en az kentsel alanlarda yaşayanlar düzeyinde bir yaşam
standardı ve kalitesine sahip olduğu,
· Kırsal toplumların,
yoksullar da dahil olmak üzere tüm yaşayanlarına eşit ekonomik fırsatların
sunulduğu,
· Kırsal alanların
yaşamak ve çalışmak için sürdürülebilir ve çekici olduğu,
· Kırsal alanların
mevcut ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel ve teknolojik değişikliklere adapte
olabildiği ve
· Her türlü
nedenden kaynaklanan zayıflıkların azaldığı
bir Dünyadır.
Dünya
Bankası’nın bugün geldiği noktada, geçmişteki öğrenimleri ve ileride göz önünde
tutulması zorunlu görülen konular da aşağıda belirtilmiştir:
Sürdürülebilir
kırsal kalkınma,
· Çok disiplinli
ve çoğulcu yaklaşımlar gerektirmektedir.
· Sektöre özel bir
yaklaşım gerektirmektedir.
· Kırsal altyapıya
öncelik verilmelidir.
·
Kırsal
kalkınma sorunlarına ait çözümler, toplum katılımını temel almalıdır. [6]
Ayrıca
2001 yılında Frank Ellis ve Stephan Biggs 1950-2000 yılları arasındaki kırsal
kalkınma evrimini yayımlamıştır.
1950
|
1960
|
1970
|
1980
|
1990
|
2000
|
|
Toplum
Kalkınması
|
Küçük
tarım işletmelerinde
|
Entegre
Kırsal Kalkınma
|
Pazarın
Serbestleşmesi
|
Katılımcılık
|
Katılımcı
Kırsal Stratejik Planlama
|
|
Kaynak: Development Policy Review 2001, 19 (4): 437-448
Avrupa Birliği'nde
Kırsal Kalkınma
Ortak Tarım
Politikasının Temel Öğelerinin 3. ve 4. paragraflarda belirtilmesi üzerine
Kırsal Kalkınma Politikası bir o kadar daha önem kazanmıştır.
Avrupa Birliği’nin
27 ülkesinin %56 nüfusu kırsal alanda yaşamaktadır. —Ki bu alan toplam alanın
%91 arazisine denk gelmektedir. Bu sebepten dolayı, kırsal kalkınma hayati
öneme sahip bir politika bölgesidir. Avrupa Birliği’nde, tarım ve ormancılık
doğal kaynakların yönetimi ve arazi kullanımında hayati öneme sahip olmakla
birlikte kırsal topluluklarda ekonomik çeşitlilik de önem arz etmektedir. Bu
sebepten dolayı, Avrupa Birliği’nin kırsal kalkınma politikasının
güçlendirilmesi öncelikli konumda bulunmaktadır.
Avrupa Birliği,
kırsalda yaşayan insan topluluklarına kayda değer hedeflerin başarılması için,
kırsal kalkınma politikasında aktif rol oynamaktadır.
Kırsal bölgelerin
çoğu, önemli mücadelelerle yüz yüze gelmektedir. Çiftçilik ve ormancılıkta hala
daha rekabetçiliğin artırılması gerekmektedir. Çoğunlukla, becerilerin dar
olduğu ve daha az gelişmiş kırsal bölgelerdeki kişi başına düşen gelir
şehirlere göre daha düşük olmaktadır. Ayrıca, kırsal çevre bakımı genellikle
finansal maliyeti taşır.
Diğer bir taraftan,
topluma temel ham maddeleri sağlamasından dolayı Avrupa’nın kırsalı hala daha
ilgiye ihtiyaç duymaktadır. Eğer çevreye iyi bakıldığı takdirde, değeri,
güzelliği, dinlenme ve eğlence mekânı olduğunu kanıtlayacaktır. Bu eylemler,
insan vücudundaki akciğere de benzemektedir. Bu sebepten dolayı, bu mekanları
iklim değişikliği ile mücadele etmeye yönelik savaş alanı diye de
nitelendirebiliriz. Kırsal bölgelere uygun servisler ve altyapılar sağlanırsa,
insanların o bölgelerde kalması ve çalışması için çekicilik sağlanacaktır.
Bu meyanda,
istihdam ve büyüme için Lizbon Stratejisi ve sürdürülebilir kalkınma için
Göteborg Stratejisi kırsalla ilgilidir.
Teorik olarak
Avrupa Birliği üye ülkeleri, kendi başlarına kırsal kalkınma uygulamalarını
bağımsız olarak gerçekleştirebilirler. Fakat pratikte, bu yaklaşım çok yetersiz
kalacaktır. Avrupa Birliği üye ülkelerinin çoğunluğu bunu sağlayamayacaktır.
Dahası, kırsal kalkınma ile ilgili birçok konu ulusal ve bölgesel sınırları
içerisinde kalmamakta, uzakta bulunan insan topluluklarını da etkilemektedir
(örneğin, kirliliğin sınırları kolayca geçebilmesinden dolayı AB ve Uluslararası
arenanın sürdürebilir çevre ile ilgilenmesi sağlanmıştır). Ayrıca, kırsal
kalkınma AB düzeyindeki diğer politikalarla da ilgili olmaktadır.
Bu sebepten dolayı,
her şeye rağmen kontrol üye ülkeler ve bölgelerin ellerinde olmadığından dolayı
AB ortak Kırsal Kalkınma politikası mevcuttur.
Bu politika AB’nin
merkezi bütçesinden, bir kısmı üye ülkelerin ulusal veya bölgesel bütçelerinden
finanse edilmektedir.
Üye ülkelerin ve
bölgelerin mevcut politika önlemlerinin yanında 2007–2013 dönemini kapsayan
kırsal kalkınma politikaları Avrupa Birliği’nin 1698/2005 sayılı konsey
tüzüğünde bulunan temel kurallarla yönetilmektedir.
Bu tüzük altında,
2007–2013 dönemindeki kırsal kalkınma politikası 3 temaya odaklanmaktadır (
bilinen tematik eksenler). Bunlar:
·
Tarımcılık ve Orman sektörünün rekabetçiliğinin
geliştirilmesi;
·
Çevre ve Kırsalın geliştirilmesi;
·
Kırsal Kalkınmadaki yaşam kalitesinin geliştirilmesi ve
kırsal ekonominin çeşitlendirilmesinin teşvik edilmesi sağlanmaktadır.
Dengeli bir
yaklaşım sağlamasına yardımcı olmak için, üye ülkeler ve bölgeler, dağıtılacak
olan kırsal kalkınma fonlarının yukarıda belirtilen üç eksen arasında olmasını
taahhüt ederler.
Bir diğer tematik
eksen olan, LEADER Toplum İnisiyatifleriyle (LEADER: Kırsal Ekonominin
Kalkındırılması için Faaliyetler Arasındaki Bağlantılar) deneyime dayalı
projelerin fon sağlanması gerekliliğinden dolayı daha ileri gereksinimler
mevcut olacaktır. “LEADER Yaklaşım” yerel problemlere yönelik ve yerel
ortaklıklar tarafından tasarlanan ve yürütülen bireysel projeleri içermektedir.
2007 öncesi her üye ülke kırsal kalkınma programı hazırlar ve bu programda
fonların ve hangi önlemlerin yer alacağı belirilir. Fakat yeni dönemde bütün
Avrupa’da kırsal kalkınma stratejilerinde uyumluluğuna büyük vurgu
yapılmaktadır. Bu, AB Stratejik Rehberinde zorunlu hale getirilen Ulusal
Strateji Planının kullanmasıyla başarılabilinir.
Bu yaklaşım aşağıda
yazı olan yerlere yardımcı olmalı:
·
AB kırsal kalkınma desteklerinin kullanılarak AB
düzeyinde en çok değerli katkıyı sağlayacak olan bölgeleri belirlemek;
·
AB temel öncelikleri ile bağları yaratmak (Örneğin, bunlar
Lizbon ve Göteborg gündemleri altında olmalıdır);
·
Özellikle ekonomik uyum ve çevre ile ilgili AB
politikaları ile uyumun sağlanması;
·
Yeni piyasa odaklı Ortak Tarım Politikasının
yürütülmesine yardımcı olmak ve gerekli yapılandırma yeni ve eski üye ülkelerde
şarta bağlamak.
Kırsal Kalkınma
yatırımları, tarım stratejilerine uygun olarak yaratılan Kırsal Kalkınma
Planı’ndaki önlemler doğrultusunda yapılmaktadır.
Avrupa Birliği’nin
yıllara göre Tarım ve Kırsal Kalkınmaya Ayırdığı Finansman Miktar ve Yüzdeliği:
a)
2010 yılına ait taslak bütçede 141,5 milyar bütçe
ayrılmıştır, Topluluk bütçesinin %40,47’sidir.
b)
2011 yılında 141,9 milyar olan topluluk bütçesinin %42’si
Tarım ve Kırsal Kalkınma programına ayrılmaktadır.
c)
2012 yılında 147,2 milyar olan topluluk bütçesinin
%40,8’i Tarım ve Kırsal Kalkınma programına ayrılmaktadır[7].
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kırsal Kalkınma
24 Nisan 2004 tarihinde
referanduma sunulan Annan planının Güney Kıbrıs tarafından kabul edilmemesinden
sonra, 1 Mayıs 2004 tarihli beşinci AB genişlemesi çerçevesinde Güney Kıbrıs,
2003 Katılım Anlaşması’nın 10. Protokolün 1. maddesi uyarınca Kıbrıs bir bütün
olarak AB’ne girmiş; ancak Topluluk Müktesebatı, adanın kuzey kesiminde askıya alınmıştır. Ayrıca bu protokolün 3.
Maddesi Kıbrıs Türk Toplumunun ekonomik kalkınmasına yardımcı olunmasının
protokole aykırı olmayacağını belirtilir. AB Konseyi, 26 Nisan 2004 tarihinde
bir tavsiye kararı almıştır. Bu tavsiye kararı doğrultusunda, Kıbrıs’ın kuzey
kesiminin kullanımına tahsis edilmiş olan 259 milyon Avro Kıbrıs Türk
toplumunun kullanımına sunulmuştur. Konsey’den gelen bu çağrıya yanıt veren
Avrupa Komisyonu kapsamlı bir yardım ve ticaret önlemleri paketi sunmuş olup,
Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik kalkınmasını teşvik etmeye yönelik mali destek
aracını ortaya koyan 389/2006 sayılı Konsey Tüzüğü 27 Şubat 2006 tarihinde
kabul edilmiştir.
Bu çerçevede Kıbrıs’ın kuzey
kesimi için 2007–2012 yıllarını kapsayan Kırsal Kalkınma Programı uygulanmaya
başlanmıştır. Bu programa toplam bütçe 29. Milyon700 bin Euro ayrılmış fakat
harcanan miktar 32 milyon olmuştur.
Bu programın yürütülmesi için
KKTC’de Avrupa Birliği’nin finansmanı ile oluşturulan Kırsal Kalkınma Program Yönetim
Birimi ile Kırsal Kalkınma Destek Ekibi kurulmuştur. Kırsal Kalkınma Planı
Tarım Bakanlığı altında kurulan Kırsal Kalkınma Birimi ile eş güdüm içerisinde
hazırlanmıştır. Bu programa ayrılan
finansmanın 18,5 milyon eurosu hibe olarak ayrılmıştı. Ayrıca, programa ayrılan
tüm finansmanın sözleşmeleri 18 Aralık 2010 tarihinde imzalanmıştır.
Bunlara ek olarak, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kırsal Kalkınma olgusu yavaş bir hızda benimsenmeye
başlamıştır. Bu meyanda, Tarım Bakanlığı altında Kırsal Kalkınma ile ilgili bir
birim devreye girmiştir.
Bununla birlikte, Avrupa
Birliğinin Kırsal Kalkınma programının 4. ekseni olan LEADER programı KKTC’nin
Kuzey Batı Bölgeleri (Lapta, Güzelyurt, Lefke Belediye sınırları dahilinde),
Karpaz bölgesinde ve Mesarya bölgesinde yürütülmüş ve yerel kalkınma stratejisi
hazırlanmıştır. Bu çerçevede, Bağlıköy'ün de içinde bulunduğu Kuzey Batı Yere
Kalkınma Stratejisinde yatırım hedefi olarak, kırsal ekonominin
geliştirilmesini ve çeşitlendirilmesinin teşvik ederek (sürdürülebilir tarım ve
turizmin ve kırsala dayanan işletmelerin geliştirilmesi) ve doğal/kültürel
çevre tarafından sunulan avantajların azami düzeye çıkartılarak Kuzey Batı
Bölgesinin doğal kültürel ve üretim potansiyelinin geliştirilmesi
benimsenmiştir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
Sürdürülebilir
kalkınma pek çok insan tarafından telaffuz edilmesine karşın, anlamı çok da iyi
bilinmeyen bir kavram. Hatta, farklı grup ve organizasyonlar tarafından kendi
amaçları doğrultusunda tanımlanıp yorumlanmaya da çalışılan bir kavram. İlk olarak 1987 yılında, Birleşmiş Milletlerin,
Brundtland Raporu olarak da
bilinen, Çevre ve Kalkınma Komisyonu
raporunda sözü edilen kavramın dar
tanımı, ekonomik hayatla çevrenin uyumlu
entegrasyonu olarak özetleniyor. Brundtland
raporunda, sürdürülebilir kalkınma
"günümüz ihtiyaçlarının, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama
olanaklarından fedakarlık yapılmaksızın, karşılanabilmesi süreci" olarak
tanımlanıyor. Bu tanımda dikkati çeken üç önemli unsur var: bunlardan ilki,
kalkınma kavramı içerisinde ihtiyaçların sadece ekonomik ihtiyaçlarla
sınırlandırılmayıp daha geniş ele alınmasıdır. İkinci vurgulanan, kuşaklar
arası eşitliğin gözetiliyor olması, bir başka ifadeyle, sürdürülebilir
kalkınma, toprak, temiz hava, verimli ormanlar, bitki, balık ve kara hayvanı
çeşitleri gibi belirli çevresel sermaye stoklarının gelecek kuşaklara
aktarılması anlamına da geliyor. Her ne
kadar tanım içerisinde açıkça bahsedilmiyor olsa da, raporun genelinden
çıkartılabilen üçüncü nokta ise, hem ülkeler arasında hem de ülkelerin kendi
içlerinde kuşak-içi eşitliklerin de gözetiliyor olmasıdır. Öte yandan,
geleneksel ekonomi, kalkınma kavramını, sadece kişi başına reel üretim veya
tüketimin, düşük ve istikrarlı bir enflasyon ortamında, finansal istikrarla
birlikte büyümesi olarak tanımlarken, sürdürülebilir kalkınma söz konusu bu
ekonomik büyümenin kantitatif yönünün yanı sıra kalitatif yönüne dikkati
çekmektedir. Dolayısıyla, sürdürülebilir kalkınmanın geleneksel ekonomik
yaklaşım içerisinde derin bir çatlak oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda
kavram, insanoğlunun refahına hem ekonomik hem sosyal hem de çevresel olmak
üzere üç boyuttan yaklaşır.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KIRSAL KALKINMA VE EKO-TURİZM
İnsanların
yer değiştirmesinden kaynaklanan bir aktiviteler bütünü şeklinde
değerlendirilen turizm, günümüz dünyasının en önemli olgularından birisidir.
Nitekim küreselleşmeyi toplumsal ve ekonomik açılardan en çok kolaylaştıran
faaliyetin turizm olduğu artık kabul edilmiştir. Gelir getiren ve istihdam
sağlayan bir sektör olarak turizm, özellikle kalkınmakta olan ülke ekonomileri
için büyük bir kaynak durumundadır. Bu açıdan bakıldığında, coğrafi çevrenin
turistik amaçlı kullanım alanları da gittikçe genişlemektedir. Buna karşın
turistik etkinlikler, bir ülkenin doğal ve kültürel coğrafyasının sahip olduğu
olanak ve kısıtlamalarla yakından ilgilidir[8].
1990’lı yıllardan itibaren dünyada doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanılması gerektiği kabul görmeye başlamıştır.
Toprak, su, orman vb. doğal kaynakların bugünkü kuşakların ihtiyaçları için
kullanılırken gelecek kuşaklarında bu doğal kaynaklara gereksinim duyacağının
göz ardı edilmemesi gerektiği ülkelerin ortak konusu olmuştur. Bu konuda
çeşitli ülkelerde yoğun olarak gösterilen çabalar olumlu olarak
değerlendirilebilir. Ancak dünyada çevre sorunlarının giderek ağırlaşması
nedeniyle doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda gösterilen
çabaların yetersiz kaldığı söylenilebilir [9].
Turizm açısından bakıldığında,
“sürdürülebilirlik, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve
estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerinin devamının sağlanmasıdır”.
Daha genel bir biçimde ise, sürdürülebilir turizm, “insanın etkileşimde
bulunduğu veya bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak,
kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı
sürdüren sistemlerin sürdürüldüğü ve aynı zamanda tüm kaynakların, ziyaret
edilen bölge insanının ve turistlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri
biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir”[10].
Tanımında
sürdürülebilirlik kavramının temel olduğu tek turizm çeşidi eko-turizmdir. Eko-turizmin
en önemli ayırt edici özelliği, doğal, sosyokültürel ve ekonomik olarak
sürdürülebilir bir usulde gerçekleşmesi zorunluluğudur. Tüm turizm çeşitlerinin
sürdürülebilir bir anlayışla gerçekleşmesi beklenirken, eko-turizm için bu
özellik bir zorunluluk olmaktadır.
Eko-turizm
ilk kez 1983 yılında Hector Ceballos-Lascurain tarafından kullanılan eko-turizm
kavramı şöyle tanımlanmaktadır; çevre üzerinde mümkün olduğunca az etki
bırakarak peyzajı, yaban yaşamı, kır olgusunu inceleme, gözlemleme ve yaşama
gibi özel amaçlar ile bozulmamış yada kirlenmemiş doğal alanlara yapılan
gezileri içeren bir turizm şeklidir. En önemli kısmı yerel halkın sürece dâhil
olması böylece sosyoekonomik yararların kazanılmasıdır. Eko-turizm kavramının
özünü, ekonomik yönden verimli, toplumsal açıdan sorumlu ve çevre-doğa
bağlamında sorun yaratmayan uygulamalar oluşturmaktadır[11].
Bağlıköy'de çeşitli
uygarlıklardan kalma paha biçilmez kültür hazineleri, dünyanın çok az ülkesinde
bulunan doğa güzellikleri ve iklim farklılıkları ile büyük bir turizm
potansiyeline sahiptir. Örneğin, Bağlıköy'deki
mağra, flora-fauna, el değmemiş doğal vadi, 1914 yapımı çeşme ve yekpare büyük
taşın korunmasını göz önünde bulundursak geniş bir turizm
yelpazesini oluşturmaktadır. Dünyadaki, hızlı ekonomik, siyasal, teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelere
paralel olarak, turizm tüketim kalıplarında da son yıllarda önemli bir değişim
gözlenmektedir. Bu kalıplarda eko-turizm de bir alternatiftir.
Bağlıköy'deki mağra, flora-fauna, el değmemiş doğal vadi, 1914 yapımı çeşme
ve yekpare büyük taşın korunmasını göz önünde bulundurarak, kırsal kalkınma ve
stratejik planlamalar hazırlanıp Bağlıköy'de kalkınmanın sürdürülebilir bir
şekilde olması sağlanmalıdır.
Eko-turizmde Standartlar
Eko-turizm faaliyetleri uygulanırken bazı standart kriterler bulunmaktadır.
Bu standartlar;
1) Ekipmanlar
2) Çevre
3) Hizmet kalitesi
4) Kişisel ilgi, gizlilik ve ambiyans
5) Gıda güvenliği ve emniyet tedbirleri[12]
Bağlıköy'e
Bir Bakış
Hem Rumca’da (Ambeligou) hem Türkçe’de adını
Bağ’dan alan Bağlıköy'de ne yazık ki, Bağ yok. Nüfusu yaklaşık 222 kişi[13]
(2011 yılında yapılan nüfus sayımının bucakların nüfusu verilmesine rağmen
köylerin hala daha yayımlanmıştır) Bu rakamı baz alacak olursak Lefke'nin
toplam nüfusunun %2'si Bağlıköy'de yaşamaktadır. Yukarı ve aşağı diye iki bölüme
ayrılıyor. Özellikle yukarı Bağlıköy, köyün eski dokusunu yansıtıyor. Kerpiç
evler, daracık sokaklar ve sıcakkanlı köy insanı. Kıbrıs’taki en güzel
köy hellimi. Badem den yapılan tatlılar ve bademli ürünler farklı lezzetler
sunuyor.
Kıbrıslılar Bağlıköy'ü "Gamini" (Kireç Ocağı)
diye adlandırmaktaydılar. Kireç 1963 yılına kadar önemli ekonomik kaynak idi. Kireç tepesi ve
Aletri tepesinden elde edilen taşlar ocaklarda işlemlerden geçirilip orta
doğuya kaliteli kireç olarak ihraç edilmekteydi. Kireç günümüz piyasasındaki
gibi un şeklinde bulunmamakta daha çok parlayan bir taş görünümündeydi. Hem iç
ve hem dış pazara Kıbrıs Maden Şirketi (CMC) pazarlamaktaydı. Kireç ocakları
1963 olaylarından sonra çalışmadı. CMC madeninin kapanması, Türklere yönelik
ambargolar ve kısıtlamalar sonun başlangıcı oldu. 1964 yılından itibaren de
Rumların Bağlıköy'le Lefke arasındaki geçişi kapatmaları ve kireç ocaklarının
bulunduğu bölgeyi işgal etmeleriyle, kireç ocakları da tarihe karışmış
oldu
Bağlıköy'de bulunan yarasa mağrası Kıbrıs'ta bulunan
en az 14 farklı yarasaları barındırmakta ve çalışmak için mükemmel bir yer
olmaktadır. Özellikle Kıbrıs'da "Rousettus aegyptiacus" adı
verilen Mısırlı Meyve Yarasalarının olması özellikle Kıbrıs'ı özel bir konuma
sokmaktadır. Bu yarasalar benzersiz olup karanlık mağaralarda yönlerini
eko-lokasyon (biyo-sonar) sayesinde bulmaktadırlar. Eko-lokasyon hayvanın çıkardığı
sesi kullanan aktif sonar gibi çalışmaktadır. Eko-lokasyon ile hayvanın
uzaklığı yanında boyutu da saptanabilmektedir. Pek çok yarasa uzmanı tarafından
ziyaret edilen Kıbrıs'da incelemeler yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir.
Kıbrıs'da bulunan Mısırlı Meyve Yarasaları büyük çeşitlerden olup Avrupa
Birliğinde olan en eski cinslerdendir. Rengi koyu kahve olup ağrılığı 100-170
gramdır ve kuş gibi yavaş uçmaktadırlar[14].
Bağlıköy'de Yapılması Gerekenler
Bağlıköy'de incelenmesi ve koruma altına alınması
gereken birçok doğa güzellikleri, orkide vadileri mimari yapısı bulunmaktadır.
Bunlara ek olarak, özellikle R. S. Merrilles gibi araştırmacıların yaptıkları
çalışmaların ön plana çıkarılması, gıda güvenliği ve çevre gereklilikleri
riayet etmek şartıyla ev hanımlarının ürettikleri işlenmiş tarımsal ürünlerin
veya el işlerinin katma değerlerinin artırılması, kültürel ve kırsal mirasın
korunması gerekmektedir.
Bu çalışmanın amacı, sanayileşmeyle birlikte başlayan
kırsal nüfusun azalmasını önlemek maksadıyla günümüze kadar evrimleşme süreci geçiren kırsal kalkınma programlarını
sizlere sunmaktır. 1990'lı yıllara kadar Kırsal kalkınma programları nüfusları
beslemek için daha fazla üretim veya daha fazla doğal kaynakların sömürülmesine
sebebiyet vermiştir. Özellikle, sürdürebilirlik kavramının da kalkınma
programlarına derç edilmesinden sonra çevre, kültürel miras bio-çeşitlilik gibi
kavramlarla kalkınmanın yelpazesi genişlemiştir. Eko-turizm faaliyetleri de
sürdürülebilirliği amaç edinmiştir.
Bağlıköy'de bulunan ve turistlerin ilgisini bekleyen birçok turizm öğesi
bulunmaktadır. Böylece, bu öğeleri turistlerin hizmetine sunulması
beklemektedir.
Referanslar:
1) Directorate for
Public Governance and Territorial Development, 22.02.2010, OECD Regional
Typology, OECD
2) Prof. r. Şahinsöz Ahmet, 201, Neolitikten
Günümüze Tarım Ekonomi ve Politikaları, Turhan Kitapevi, Ankara
3)
Moseley, Malcolm J. (2003). Rural Development :
principles and practice (1. publ. ed.). London [u.a.]: SAGE. p. 5.
4)
Ward, Neil; Brown, David L. (1 December 2009). "Placing the
Rural in Regional Development". Regional Studies 43 (10): 1237–1244
5) Giray H. Fatma, Akın A., Gün
S.2003, s.2
6) Giray H. Fatma, Akın A., Gün
S.2003, s.6
7)
Nizam Niyazi, Çiftçi Dergisi, 2013
8)
Soykan, F., Coğrafi Çevrenin Turizm Amaçlı Değerlendirilmesinde Turizm
Potansiyelini Saptamanın Önemi, Coğrafi Çevre Koruma ve Turizm Sempozyumu,
16-18 Nisan 2003, İzmir, (2003).
9) İnan, Ç., Yıldız (Istranca)
Dağları ve Çevresindeki Floradan Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma ve Ekoturizm
Amacıyla Yararlanma Olanakları, Namık Kemal Üniversitesi. Fen Bilimleri
Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, (2007), Tekirdağ
10) Özbey, F. R., Küreselleşme
Sürecinde Sürdürülebilir Turizm Kalkınması, Anadolu Üniversitesi.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. İktisat Bölümü, (2002),
Eskişehir.
11)
Richardson, E,N., Towards A Sustainable Ecotourism Strategy for St. Kitts. Envionmental
Science Program, faculty of Environmental Design, The University of Calgary.
Master Thesis, (1997). Calgary, Alberta
12)
http://quality.eurogites.org/
13) 2006
Nufussayimi.devplan.org/Nüfus Tabloları/Nitelikler/Tablo3.NITELIK.zip
14) Karlıtaş Hasan Derleme, 2013
[1] Directorate for Public Governance
and Territorial Development, 22.02.2010, OECD Regional Typology, OECD
[2]
Prof. r. Şahinsöz Ahmet, 201, Neolitikten Günümüze TarımEkonomi ve
Politikaları, Turhan Kitapevi, Ankara
[3]
Moseley, Malcolm J. (2003). Rural development :
principles and practice (1. publ. ed.). London [u.a.]: SAGE. p. 5.
[4]
Ward, Neil; Brown, David L. (1 December 2009).
"Placing the Rural in Regional Development". Regional Studies 43
(10): 1237–1244
[5]
Giray H. Fatma, Akın A., Gün S.2003, s.2
[6]
Giray H. Fatma, Akın A., Gün S.2003, s.6
[7]
Nizam Niyazi, Çiftçi Dergisi, 2013
[8] Soykan, F., Coğrafi Çevrenin Turizm Amaçlı
Değerlendirilmesinde Turizm Potansiyelini Saptamanın Önemi, Coğrafi Çevre
Koruma ve Turizm Sempozyumu, 16-18 Nisan 2003, İzmir, (2003).
[9]
İnan, Ç., Yıldız (Istranca) Dağları ve Çevresindeki Floradan Sürdürülebilir
Kırsal Kalkınma ve Ekoturizm Amacıyla Yararlanma Olanakları, Namık Kemal
Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, (2007),
Tekirdağ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. İktisat Bölümü, (2002),
Eskişehir.
[11]
Richardson, E,N., Towards A Sustainable Ecotourism Strategy for St. Kitts.
Envionmental Science Program, faculty of Environmental Design, The University
of Calgary. Master Thesis, (1997). Calgary, Alberta
[12]
http://quality.eurogites.org/
[13]
2006 Nufussayimi.devplan.org/Nüfus Tabloları/Nitelikler/Tablo3.NITELIK.zip
[14]
Karlıtaş Hasan Derleme, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder