20 Eylül 2017 Çarşamba

Serbest Ticaret Baskısında Korumacılık Politikasının Uygulanması


Ekonominin her döneminde yandaşları ve karşıtları olan, zamanla canlılığını yitirmeyen, geçmişi çok gerilere gitse de gündemden hiç düşmeyen ezeli sorunsallar arasında müdahaleci veya özgürlükçü devlet, denk bütçe-açık bütçe, ithal ikameci sanayileşme - ihracata yönelik sanayileşme, piyasa-regülasyonu gibi sorunsalları yer almaktadır. Serbest ticaret ile korumacılık sorunsalı da “yılların yıpratamadığı” bu sorunsalların en esaslıları arasında yer almaktadır.
Serbest ticaret ve korumacılık tartışmaları Merkantilist (16.-17.yy - Bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır) ve Fizyokrat (18.yy - Gelir ve servetin tek kaynağı tarım) görüşlerin yaygın olduğu dönemlere kadar geriye gider. Yerli üretimin mevcut olduğu ülkelerde, yerli sanayiyi, iç piyasayı veya yerli sanayilerde çalışan işgücünü himaye etmek amacıyla korumacılık politikası uygulamaktadır.  Fakat, bu politikalara karşı geliştirilen argümanlar ise, daha yüksek refah, daha kaliteli, daha çeşitli ve daha ucuza mal ve hizmet temini için serbest ticaret politikasını savunmaktadır. 
Dünya Ticaret örgütü, üye ülkeler arası ticarette liberalleşmenin sağlanması için çeşitli görevleri yerine getirmektedir. Bunlar; çok taraflı ve çoklu ticaret anlaşmalarını uygulamasını ve denetlemesini sağlama, ticari uyuşmazlıkları çözüme, üye ülkelerinin ulusal ticaret politikalarını izleme ve küresel düzeydeki ekonomik politikalarla ilgili kuruluşlarla işbirliğinin sağlanmasının yanında gelişme içinde yer alan ekonomileri, çok taraflı ticaret sistemi ile bütünleşmelerine yardımcı olmaktadır.
Dünya Ticaret Örgütü’nün temel ilkeleri ve prensipleri arasında yer alan, Ulusal Muamele Kuralı, üye ülke piyasalarındaki yerli ürünlere uygulanan ticaret rejiminin ithal mala uygulanmasını de önermektedir. Bu politikanın uygulanması, ithal ürünlerin yerli üretimin girdi maliyetinin altında ülkeye girmesine ve ilgili yerli sektörün rekabet gücünün azalmasına sebebiyet verme riskini taşımaktadır. 
Diğer ilke ve prensip olan Tarifeler Yoluyla Koruma Tarife dışı engellerin bazı istisnalar dışında tümüyle yasaklanması ve zamanla tarifelerin de giderek azaltılmasını öngörmektedir. Buda, DTÖ veya Avrupa Birliği gibi uluslararası bir örgütün üyesi olmayan ülkelerin üretim ve sanayilerini ciddi anlamda korumasız bırakımaktadır.
Ülkemizde Gayri Safi Milli Hasıla'nın %5,6’si tarım sektöründen, toplam istihdamın içindeki payı %3,6’sı, ihracatın %25,61’i tarımsal ürünler ve %58,84’ü işlenmiş tarım ürünlerinden karşılanmaktadır.  Toplam ihracat içerisinde tarımın %84,45 pay ile ülkemiz için ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Fakat, ülkemizdeki tarımsal üretimde girdi maliyetlerinin yüksek olması, izolasyondan kaynaklanan ek yükümlülüklerden dolayı korumacılık politikasının uygulanması kaçınılmazdır. Ayrıca, üretimin optimum seviyeye ulaşmaması ve hala daha gelişmesi yönünde alt yapı yatırımlarına ihtiyaç duyulmasından, gelişmiş ülkelere göre daha savunmasız ve korunmaya muhtaç konumundadır.
Bununla birlikte, Kıbrıs sorununun hala daha çözülememesinden dolayı, beslenmenin ulusal güvenlik bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Ani gelişebilecek olası güvenlik veya savaş halinin gerçekleşmesi halinde, insan beslenmesindeki temel ürünlerin iç piyasadan karşılanması gerekliliği hasıl olacağından yerel üretimin korunması elzemdir.
Serbest ticaret denilince akla malların serbest dolaşımını sağlayan Gümrük Birliği gelmektedir. Avrupa Birliği’nin dış ticareti salt Gümrük Birliği’nden de oluşmamaktadır. Avrupa Birliği, tarımsal ürünlerin ithalini yasaklayan politika izlememesinin yanında Gümrük Birliği dışında yer alan ülkelerden ithal edilen ürünlere gümrük ve kota sistemi uygulamaktadır.  
Avrupa Birliği 3. ülkelerle yaptığı ticarette tarımsal ürünleri iç güvenlik bağlamında değerlendirip, birincil ürünlerde ülkedeki üretimin miktarına göre dönemsel vergileri veya tercihli vergileri kullanmaktadır. Dönemsel olarak uygulanan vergilerde, ürünün üretildiği döneme göre ülkeye giriş fiyatı belirlenir ve o fiyatın altında gerçekleşmesi durumunda gümrük vergisinin yanında kota sistemi de uygulamaktadır. İşlenmiş tarım ürünlerinde ise ürünün içeriğine göre teknik vergi ve kota sistemi uygulamaktadır. Bununla birlikte, süt ürünleri arasında yer alan mozarella, çedar, edam, kaşkaval ve tulum peynirini stratejik ürün olarak değerlendirilip her 100 kg için yüksek kota vergisi uygulamaktadır.
Türkiye’yi incelediğimizde ise, yerel üretimin korunması için korumacılık politikaları uygulamaktadır. Önümüzdeki dönemde, tarımsal ürünlerin Gümrük Birliği kapsamına alınması yönünde görüşmeler başlamış ve gerçekleşmesi halinde ise TC-AB arasındaki tarımsal ürünlerin ticaretinde gümrük ve diğer tarife dışı engeller kaldırılacaktır. Eğer, tarımsal ürünler Gümrük Anlaşması kapsamına alınmazsa, Türkiye ayrıcalıklı ülke statüsü devam edecektir. Fakat, Gümrük Birliği dışındaki ülkelerle yapılacak tarımsal ürünlerin ticaretinde yüksek gümrük vergisi uygulaması devam edecektir. Özellikle, Türkiye’de üretilen et ve süt ürünlerini stratejik olarak değerlendirip, ülke içindeki üretimin korunması için ithal ürünlere yüksek gümrük vergileri uygulamaktadır. Bitkisel üretimde ise, muza uygulanan yüksek gümrük vergisi ülke içindeki muz sektörünün rekabet etme şansı tanımaktadır.
Kuzey Kıbrıs’taki süt ve süt ürünlerinin ithalatında ise, içeriğindeki yağ oranına göre değil, ithalatı gerçekleştirilecek miktar baz alınarak Gümrük Vergisi uygulanmaktadır. Avrupa Birliği süt ve süt ürünlerin ithalatında yukarıda belirttiğimiz gibi teknik vergi uygulamaktadır. Örnek verecek olursak, Avrupa Birliği süt ithalatında muhteviyatındaki yağ oranına bakarak, yağ oranı %1,5 ve altında ise, her 100 kilograma 125 € gümrük vergisinin yanında her 100 kg için 119 €’da kota vergisi almaktadır. Fakat, yağ oranı %1,5 üzeri ise,  her 100 kilograma 1,19 € gümrük vergisinin yanında her 100 kg için de 21 € kota vergisi almaktadır. Kısacası, yağ oranı arttıkça, ödenen gümrük ve kota miktarında azalma gözlemlenmektedir.

Özetle, Kuzey Kıbrıs’ın mevcut jeo-politik ve sosyo-ekonomik koşulları dikkate alındığında, korumacılık politikasının uygulanması elzem olmasının yanında özellikle, süt ve süt ürünlerinin ithalatında Avrupa Birliği ve Türkiye’de olduğu gibi ithal edilecek malın muhteviyatına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.