Ekonominin her döneminde yandaşları ve
karşıtları olan, zamanla canlılığını yitirmeyen, geçmişi çok gerilere gitse de
gündemden hiç düşmeyen ezeli sorunsallar arasında müdahaleci veya özgürlükçü
devlet, denk bütçe-açık bütçe, ithal ikameci sanayileşme - ihracata yönelik sanayileşme,
piyasa-regülasyonu gibi sorunsalları yer almaktadır. Serbest ticaret ile
korumacılık sorunsalı da “yılların yıpratamadığı” bu sorunsalların en
esaslıları arasında yer almaktadır.
Serbest ticaret ve korumacılık tartışmaları
Merkantilist (16.-17.yy - Bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır) ve Fizyokrat
(18.yy - Gelir ve servetin tek kaynağı tarım) görüşlerin yaygın olduğu
dönemlere kadar geriye gider. Yerli üretimin mevcut olduğu ülkelerde, yerli
sanayiyi, iç piyasayı veya yerli sanayilerde çalışan işgücünü himaye etmek amacıyla
korumacılık politikası uygulamaktadır. Fakat,
bu politikalara karşı geliştirilen argümanlar ise, daha yüksek refah, daha
kaliteli, daha çeşitli ve daha ucuza mal ve hizmet temini için serbest ticaret
politikasını savunmaktadır.
Dünya Ticaret örgütü, üye ülkeler arası ticarette
liberalleşmenin sağlanması için çeşitli görevleri yerine getirmektedir. Bunlar;
çok taraflı ve çoklu ticaret anlaşmalarını uygulamasını ve denetlemesini sağlama,
ticari uyuşmazlıkları çözüme, üye ülkelerinin ulusal ticaret politikalarını
izleme ve küresel düzeydeki ekonomik politikalarla ilgili kuruluşlarla
işbirliğinin sağlanmasının yanında gelişme içinde yer alan ekonomileri, çok
taraflı ticaret sistemi ile bütünleşmelerine yardımcı olmaktadır.
Dünya Ticaret Örgütü’nün temel ilkeleri ve
prensipleri arasında yer alan, Ulusal Muamele Kuralı, üye ülke piyasalarındaki
yerli ürünlere uygulanan ticaret rejiminin ithal mala uygulanmasını de önermektedir.
Bu politikanın uygulanması, ithal ürünlerin yerli üretimin girdi maliyetinin
altında ülkeye girmesine ve ilgili yerli sektörün rekabet gücünün azalmasına
sebebiyet verme riskini taşımaktadır.
Diğer ilke ve prensip olan Tarifeler Yoluyla
Koruma Tarife dışı engellerin bazı istisnalar dışında tümüyle yasaklanması ve
zamanla tarifelerin de giderek azaltılmasını öngörmektedir. Buda, DTÖ veya
Avrupa Birliği gibi uluslararası bir örgütün üyesi olmayan ülkelerin üretim ve
sanayilerini ciddi anlamda korumasız bırakımaktadır.
Ülkemizde Gayri Safi Milli Hasıla'nın %5,6’si
tarım sektöründen, toplam istihdamın içindeki payı %3,6’sı, ihracatın %25,61’i
tarımsal ürünler ve %58,84’ü işlenmiş tarım ürünlerinden karşılanmaktadır. Toplam ihracat içerisinde tarımın %84,45 pay
ile ülkemiz için ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Fakat, ülkemizdeki tarımsal üretimde girdi
maliyetlerinin yüksek olması, izolasyondan kaynaklanan ek yükümlülüklerden
dolayı korumacılık politikasının uygulanması kaçınılmazdır. Ayrıca, üretimin
optimum seviyeye ulaşmaması ve hala daha gelişmesi yönünde alt yapı
yatırımlarına ihtiyaç duyulmasından, gelişmiş ülkelere göre daha savunmasız ve korunmaya
muhtaç konumundadır.
Bununla birlikte, Kıbrıs sorununun hala daha
çözülememesinden dolayı, beslenmenin ulusal güvenlik bağlamında
değerlendirilmesi gerekmektedir. Ani gelişebilecek olası güvenlik veya savaş
halinin gerçekleşmesi halinde, insan beslenmesindeki temel ürünlerin iç
piyasadan karşılanması gerekliliği hasıl olacağından yerel üretimin korunması
elzemdir.
Serbest ticaret denilince akla malların serbest
dolaşımını sağlayan Gümrük Birliği gelmektedir. Avrupa Birliği’nin dış ticareti
salt Gümrük Birliği’nden de oluşmamaktadır. Avrupa Birliği, tarımsal ürünlerin
ithalini yasaklayan politika izlememesinin yanında Gümrük Birliği dışında yer
alan ülkelerden ithal edilen ürünlere gümrük ve kota sistemi uygulamaktadır.
Avrupa Birliği 3. ülkelerle yaptığı ticarette
tarımsal ürünleri iç güvenlik bağlamında değerlendirip, birincil ürünlerde
ülkedeki üretimin miktarına göre dönemsel vergileri veya tercihli vergileri
kullanmaktadır. Dönemsel olarak uygulanan vergilerde, ürünün üretildiği döneme
göre ülkeye giriş fiyatı belirlenir ve o fiyatın altında gerçekleşmesi
durumunda gümrük vergisinin yanında kota sistemi de uygulamaktadır. İşlenmiş
tarım ürünlerinde ise ürünün içeriğine göre teknik vergi ve kota sistemi
uygulamaktadır. Bununla birlikte, süt ürünleri arasında yer alan mozarella,
çedar, edam, kaşkaval ve tulum peynirini stratejik ürün olarak değerlendirilip
her 100 kg için yüksek kota vergisi uygulamaktadır.
Türkiye’yi incelediğimizde ise, yerel üretimin
korunması için korumacılık politikaları uygulamaktadır. Önümüzdeki dönemde,
tarımsal ürünlerin Gümrük Birliği kapsamına alınması yönünde görüşmeler
başlamış ve gerçekleşmesi halinde ise TC-AB arasındaki tarımsal ürünlerin
ticaretinde gümrük ve diğer tarife dışı engeller kaldırılacaktır. Eğer,
tarımsal ürünler Gümrük Anlaşması kapsamına alınmazsa, Türkiye ayrıcalıklı ülke
statüsü devam edecektir. Fakat, Gümrük Birliği dışındaki ülkelerle yapılacak
tarımsal ürünlerin ticaretinde yüksek gümrük vergisi uygulaması devam
edecektir. Özellikle, Türkiye’de üretilen et ve süt ürünlerini stratejik olarak
değerlendirip, ülke içindeki üretimin korunması için ithal ürünlere yüksek
gümrük vergileri uygulamaktadır. Bitkisel üretimde ise, muza uygulanan yüksek
gümrük vergisi ülke içindeki muz sektörünün rekabet etme şansı tanımaktadır.
Kuzey Kıbrıs’taki süt ve süt ürünlerinin
ithalatında ise, içeriğindeki yağ oranına göre değil, ithalatı
gerçekleştirilecek miktar baz alınarak Gümrük Vergisi uygulanmaktadır. Avrupa
Birliği süt ve süt ürünlerin ithalatında yukarıda belirttiğimiz gibi teknik
vergi uygulamaktadır. Örnek verecek olursak, Avrupa Birliği süt ithalatında
muhteviyatındaki yağ oranına bakarak, yağ oranı %1,5 ve altında ise, her 100
kilograma 125 € gümrük vergisinin yanında her 100 kg için 119 €’da kota vergisi
almaktadır. Fakat, yağ oranı %1,5 üzeri ise, her 100 kilograma 1,19 € gümrük vergisinin
yanında her 100 kg için de 21 € kota vergisi almaktadır. Kısacası, yağ oranı
arttıkça, ödenen gümrük ve kota miktarında azalma gözlemlenmektedir.
Özetle, Kuzey Kıbrıs’ın mevcut jeo-politik ve
sosyo-ekonomik koşulları dikkate alındığında, korumacılık politikasının
uygulanması elzem olmasının yanında özellikle, süt ve süt ürünlerinin
ithalatında Avrupa Birliği ve Türkiye’de olduğu gibi ithal edilecek malın
muhteviyatına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder