26 Kasım 2017 Pazar

YEŞİL HAT (TAMPON BÖLGE)

Kibrista Tampon bolge-Buffer Zone in Cyprus


Yeşil Hat, Kıbrıs'ın Kuzeyi ve Güneyini birbirinden ayıran tampon bir bölgedir. İngiliz Barış Kuvvetlerindeki (BM Barış Gücünden önceki Misyon) Tüm General Peter George Francis Young, şiddetin üst seviyede olduğu ve Türkler ile Rumların ayrılmalarının da tartışıldığı  1964 yılında, yeşil yağlı kalemi eline alarak haritanın üzerinde soldan sağa doğru ateşkes hattını çizerek Kıbrıs'ı Kuzey ve Güney olarak ikiye bölmüştür. Bu ateşkes hattı sonraları "Yeşil Hat" veya "Silahsızlandırılmış Bölge"olarak tanımlanmıştır.
Yeşil Hattı, Kıbrıslı Rumlar Prassini Grammi, İngilizler ise Green Line olarak kullanmaktadır.
Tampon Bölge, Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından kontrol edilmektedir. Bu bölge, Paralimni'de Aşağı Pirgo'ya Kadar Uzunmaktadır. Bölgenin uzunluğu 185 kilometredir. Yaklaşık 10 bin insan Yeşil Hat üzerindeki yerleşim yerlerinde yaşıyorlar. Bu yerleşim yerleri; Pile, Denya, Kiracıköy ve Trulli'dir. Bazı bölgelerinde ise, insan elinin değmediği ve Kıbrıs florası ile faunasının rahatça can bulmaktadır. Bu hat 346 kilometre karelik bir alanı kapsamaktadır. Tampon bölgenin genişliği 20 metre ile 7 kilometre arasında değişikik göstermekedir.

Birleşmiş Milletler Barış Gücü Yeşil Hattı 3 bölgeye ayırarak, 3 birim tarafından yönetmektedir.
1. Bölge: Erenköy'den (Koççina) Mammari'ye kadar olan bölgeyi kapsar. Bu bölge yaklaşık 90 kilometredir.
2. Bölge: Mammari'den Lefkoşa'nın Batısına kadar olan bölgeyi kapsar. Bu bölge de yaklaşık, 30 kilometredir.
3. Bölge: Kaymaklı'dan Derinya'ya kadar olan bölgedir. Bu bölge de yaklaşık, 65 kilometredir.

Dünyanın farklı sorunlu bölgelerinde de Yeşil Hat tanımlaması kullanılmaktadır. Bunlar sırasıyla;
1.
1.1 İsrail Yeşil Hattı: Suriye, Ürdün ve Mısır Arasında
1.2 Şehir Hattı: İsrail Ürdün Arasında (Kudüs'ü Bölen hat-1948-1967)
2. Lübnan Yeşil Hattı: Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki hat (Lübnan Sivil Savaşı: 1975-1990).
3. Sir Creek Yeşil Hattı: Hindistan ve Pakistan arasındaki hat.
Dünyanın diğer bölgelerindeki yeşil hatlarla ilgili detaylı bilgiler bir başka yazının konusudur.

Referans:
https://unficyp.unmissions.org


 

24 Kasım 2017 Cuma

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İdari Yapılanması

13 Şubat 1975'te kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi'nin oybirliği ile aldığı kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Kırbıs Türk Federe Devletin'de 3 İlçe (Lefkoşa, Gazimağusa, Girne İlçesi), 8 Bucak (Lefkoşa İlçesine bağlı Lefkoşa, Güzelyurt, Lefke bucağı, Gazimağusa İlçesine bağlı Gazimağusa, Geçitkale, İskele, Mehmetçik Bucakları, Girne İlçesine ise Girne Bucağı) ve 186 yerleşim yeri bulunmaktaydı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ise 6 ilçe (Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, İskele, Lefke), 12 Bucak, (Lefkoşa , Değirmenlik , Gazimağusa , Geçitkale , Akdoğan , Girne , Çamlıbel , Güzelyurt , İskele , Mehmetcik , Yeni Erenköy , Lefke) ve 187 yerleşim bulunmaktadır.

































































































Referans: 
1. 9/1980 Mülki Yönetim Ve Bölümleri Yasası 
2. 33/1988 Mülki Yönetim Ve Bölümleri Yasası

13 Kasım 2017 Pazartesi

Yazılı Olmayan Kurallara Göre Kimler Milletvekili Adayı Olmalı


Bu yazım, mesleğin verdiği özgüvenle, klavyenin tuşlarından kısa sürede düşüverdi.   
Son dönemlerde siyasi arenada yapılan eleştirilerin hat safhaya ulaşmasının sonucu olarak, halkta yeni vekillere karşı bir sempati olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bunun idrakinde olan yeni aday adayları gerek ücretli, gerekse ücretsiz siyasi partilerin kapısını çalmakta veya siyasi partiler tarafından kapıları çalınmakta. Bunların dışında, hevesli adaylar seçime bağımsız olarak da katılma şansını yakalayabilecektir.  

KKTC vatandaşları gerekli nitelikleri taşıdıkları takdirde, aday olmalarında herhangi bir beis bulunmamaktadır. 

Çünkü,  Milletvekili olmak Anayasal bir haktır. 
"Yirmibeş yaşını bitirmiş olan her yurttaş seçilme hakkına sahiptir" (KKTC Anayasası Madde 68.2)

Seçilme hakkına sahip herkes aday olabilmeli mi?

Bence Kakafoni yaratmadan aday olunmalı...

Seçim ve Halk Oylaması Yasası'nda yapılan değişiklik sonucu adayların işi biraz daha zorlaştı. Eskisi gibi salt bağlı bulunduğu bölgenin insanlarından oy talebinde bulunması artık kifayetsiz kalacaktır. Bireysel yaklaşımdan çok toplumsal hareket edebilen adaylar bu seçimde biraz daha avantajlı konumda yer alabilecektir.

Yazılı olmayan kurallara göre kimler aday olmalı? (Siyasalda okurken böyle bir ders yok)

1. Vizyon Sahibi: İleriye görebilen ve ileriye yönelik bir ülküsü olanlar,

2. Vizyonu doğrultusunda Misyon (Görev) Bilinci Yüksek: Yaratılan ülküye ulaşmak için kendisine görevler listesi oluşturanlar

3. İçsel Motivasyonu Üst Seviyede: Politikaların toplumun yararına yapıldığının bilincinde olanlar

4. Dışsal Motivasyonu Alt Seviyede: Politikaların ücret ve mevki adına yapılma güdüsü olmayanlar, 

5. Kendi Yeteneklerini Sürekli Yenileyen: Kendi alanında en iyisi olmak için sürekli olarak eğitimlerle kendini yenileynler. 

6. Toplumla Bütünleşmiş: Sürekli olarak toplumun içinde, toplumun sorunlarını dinleyerek, toplumun sesini kendi egosunun sesinden önde tutanlar,

7. Sorunlara Duyarlı: Vizyon ve misyonu göz önünde tutarak, olumsuzluklardan rahatsızlık duymak ve onları sorun olarak görenler,

8. Çözüm Odaklı: Sorun olarak gördüğü olumsuzluklara yönelik çözümler geliştirenler. Einstein'in "Problemi yaratan beyin, çözüm olamaz" söylevini kendine şiar edinenler, 

9. Pragmatik Yaklaşmalı: Sorunların çözümünde yaratıcı fikirler sunabilenler

10. Edilgen olmamalı: Sorunların çözümünde başkasının değil kendine özgü fikirlerini ortaya koyanlar,  

11.Yasa Yapmaya Kendini Adamalı: Toplum yaşamını düzenleyen mevcut Yasal Mevzuatların güncelleştirilmesi veya yeni oluşturulması gereken onlarca Yasal Mevzuatın gerekliliğinin farkında olanlar ve bunların Meclis'ten çıkması için üstün gayret göstermesi gerekenler,

12.Sosyal Medyayı Etkin Kullanmalı: Ninelerimizin bile sosyal medya hesabı bulunduğunu farkında olanlar. Bir hafta önce açılan hesapların işe yaramayacağını bilenler.

13. Kaybetmenin Varlığından Haberdar Olma: Seçim sonunda herkesin kazanamayacağı ve kaybetmenin de seçenekler arasında olduğundan haberdar olanlar. Haberdar olma, kaybetmenin oluşturacağı travmanın kısa sürede atlatmasına yardımcı olacaktır.




Her Aday Anayasal Hakkını kullanarak aday olmalı.
Adaylara çıktıkları bu meşakatli yolda başarılar dilerim.
  





10 Ekim 2017 Salı

Türkiye-ABD İlişkisine Güneyden Bakış


İki aşığın balayı süreci, 1949’daki Marshall Planı ile başlamış, 15 yıl gibi kısa bir sürede tehditleri oluşturan harflerin kağıttan çıkacak cinsten olan Jonhson mektubuyla aşkta çatırdamalar yaşanmıştır. Daha sonra, söz dinlemeyen küçük aşığın başı Ecevit hükümeti, 1 Temmuz 1974’te yasaklı olan Afyonu tekrar ekecem ve Amerikan ahalisinin kafasını bulduracam moduyla büyük aşığa kafa tutmuş (ABD’ye göre Türkiye’de üretilen haşhaşın %80’i ABD’de afyon olarak kullanılmaktaydı), akabinde 16 Ağustos 1974 2. Kıbrıs Barış harekatının sonlanmasıyla da, ABD’deki dinamikler devreye sokularak, afyon krizi neticesinde gündemde olan silah ambargosunu yürürlüğe koymuştur. 12 Eylül darbesindeki ABD parmağı ile ilişkiler düzelmeye başlanmış, Özal döneminde ise, gerek Batıya dönük dış politikası, gerekse imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasıyla ilişkide süreklilik sağlanırken, Tayyip Erdoğan dönemindeki 1 Mart tezkeresine kadar da sürmüştür (Tezkerenin geçmemesi Barzani’ye yaramıştır, neye nimet, neye kısmet). Sonrasında Türkiye, İran ambargosunu delme adına, Rıza Sarraf silahını masaya sürmesiyle, kırılma riski olan fay hattı çatırdamıştır. Türkiye 15 Temmuz darbesinde travmatik dejavu yaşayarak, darbenin içinde ABD olma şüphesi üst seviyeye çıkmıştır. Kısacası, TC-ABD arasındaki ilişki karşılıklı çıkar doğrultusunda inişli çıkışlı grafik çizmiştir. Bugünlerde gördüğümüz ilişkideki sarsılma, birbirlerine olan ihtiyacın üst seviye çıktığı zaman tekrardan düzelecektir. Bu sebeple, her iki taraf süreçte itidalli olmazsa, başlarının ağrıması olasıdır. Bu arada, diplomasi en güçlü araç, kullanmasını bilene..

20 Eylül 2017 Çarşamba

Serbest Ticaret Baskısında Korumacılık Politikasının Uygulanması


Ekonominin her döneminde yandaşları ve karşıtları olan, zamanla canlılığını yitirmeyen, geçmişi çok gerilere gitse de gündemden hiç düşmeyen ezeli sorunsallar arasında müdahaleci veya özgürlükçü devlet, denk bütçe-açık bütçe, ithal ikameci sanayileşme - ihracata yönelik sanayileşme, piyasa-regülasyonu gibi sorunsalları yer almaktadır. Serbest ticaret ile korumacılık sorunsalı da “yılların yıpratamadığı” bu sorunsalların en esaslıları arasında yer almaktadır.
Serbest ticaret ve korumacılık tartışmaları Merkantilist (16.-17.yy - Bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır) ve Fizyokrat (18.yy - Gelir ve servetin tek kaynağı tarım) görüşlerin yaygın olduğu dönemlere kadar geriye gider. Yerli üretimin mevcut olduğu ülkelerde, yerli sanayiyi, iç piyasayı veya yerli sanayilerde çalışan işgücünü himaye etmek amacıyla korumacılık politikası uygulamaktadır.  Fakat, bu politikalara karşı geliştirilen argümanlar ise, daha yüksek refah, daha kaliteli, daha çeşitli ve daha ucuza mal ve hizmet temini için serbest ticaret politikasını savunmaktadır. 
Dünya Ticaret örgütü, üye ülkeler arası ticarette liberalleşmenin sağlanması için çeşitli görevleri yerine getirmektedir. Bunlar; çok taraflı ve çoklu ticaret anlaşmalarını uygulamasını ve denetlemesini sağlama, ticari uyuşmazlıkları çözüme, üye ülkelerinin ulusal ticaret politikalarını izleme ve küresel düzeydeki ekonomik politikalarla ilgili kuruluşlarla işbirliğinin sağlanmasının yanında gelişme içinde yer alan ekonomileri, çok taraflı ticaret sistemi ile bütünleşmelerine yardımcı olmaktadır.
Dünya Ticaret Örgütü’nün temel ilkeleri ve prensipleri arasında yer alan, Ulusal Muamele Kuralı, üye ülke piyasalarındaki yerli ürünlere uygulanan ticaret rejiminin ithal mala uygulanmasını de önermektedir. Bu politikanın uygulanması, ithal ürünlerin yerli üretimin girdi maliyetinin altında ülkeye girmesine ve ilgili yerli sektörün rekabet gücünün azalmasına sebebiyet verme riskini taşımaktadır. 
Diğer ilke ve prensip olan Tarifeler Yoluyla Koruma Tarife dışı engellerin bazı istisnalar dışında tümüyle yasaklanması ve zamanla tarifelerin de giderek azaltılmasını öngörmektedir. Buda, DTÖ veya Avrupa Birliği gibi uluslararası bir örgütün üyesi olmayan ülkelerin üretim ve sanayilerini ciddi anlamda korumasız bırakımaktadır.
Ülkemizde Gayri Safi Milli Hasıla'nın %5,6’si tarım sektöründen, toplam istihdamın içindeki payı %3,6’sı, ihracatın %25,61’i tarımsal ürünler ve %58,84’ü işlenmiş tarım ürünlerinden karşılanmaktadır.  Toplam ihracat içerisinde tarımın %84,45 pay ile ülkemiz için ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Fakat, ülkemizdeki tarımsal üretimde girdi maliyetlerinin yüksek olması, izolasyondan kaynaklanan ek yükümlülüklerden dolayı korumacılık politikasının uygulanması kaçınılmazdır. Ayrıca, üretimin optimum seviyeye ulaşmaması ve hala daha gelişmesi yönünde alt yapı yatırımlarına ihtiyaç duyulmasından, gelişmiş ülkelere göre daha savunmasız ve korunmaya muhtaç konumundadır.
Bununla birlikte, Kıbrıs sorununun hala daha çözülememesinden dolayı, beslenmenin ulusal güvenlik bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Ani gelişebilecek olası güvenlik veya savaş halinin gerçekleşmesi halinde, insan beslenmesindeki temel ürünlerin iç piyasadan karşılanması gerekliliği hasıl olacağından yerel üretimin korunması elzemdir.
Serbest ticaret denilince akla malların serbest dolaşımını sağlayan Gümrük Birliği gelmektedir. Avrupa Birliği’nin dış ticareti salt Gümrük Birliği’nden de oluşmamaktadır. Avrupa Birliği, tarımsal ürünlerin ithalini yasaklayan politika izlememesinin yanında Gümrük Birliği dışında yer alan ülkelerden ithal edilen ürünlere gümrük ve kota sistemi uygulamaktadır.  
Avrupa Birliği 3. ülkelerle yaptığı ticarette tarımsal ürünleri iç güvenlik bağlamında değerlendirip, birincil ürünlerde ülkedeki üretimin miktarına göre dönemsel vergileri veya tercihli vergileri kullanmaktadır. Dönemsel olarak uygulanan vergilerde, ürünün üretildiği döneme göre ülkeye giriş fiyatı belirlenir ve o fiyatın altında gerçekleşmesi durumunda gümrük vergisinin yanında kota sistemi de uygulamaktadır. İşlenmiş tarım ürünlerinde ise ürünün içeriğine göre teknik vergi ve kota sistemi uygulamaktadır. Bununla birlikte, süt ürünleri arasında yer alan mozarella, çedar, edam, kaşkaval ve tulum peynirini stratejik ürün olarak değerlendirilip her 100 kg için yüksek kota vergisi uygulamaktadır.
Türkiye’yi incelediğimizde ise, yerel üretimin korunması için korumacılık politikaları uygulamaktadır. Önümüzdeki dönemde, tarımsal ürünlerin Gümrük Birliği kapsamına alınması yönünde görüşmeler başlamış ve gerçekleşmesi halinde ise TC-AB arasındaki tarımsal ürünlerin ticaretinde gümrük ve diğer tarife dışı engeller kaldırılacaktır. Eğer, tarımsal ürünler Gümrük Anlaşması kapsamına alınmazsa, Türkiye ayrıcalıklı ülke statüsü devam edecektir. Fakat, Gümrük Birliği dışındaki ülkelerle yapılacak tarımsal ürünlerin ticaretinde yüksek gümrük vergisi uygulaması devam edecektir. Özellikle, Türkiye’de üretilen et ve süt ürünlerini stratejik olarak değerlendirip, ülke içindeki üretimin korunması için ithal ürünlere yüksek gümrük vergileri uygulamaktadır. Bitkisel üretimde ise, muza uygulanan yüksek gümrük vergisi ülke içindeki muz sektörünün rekabet etme şansı tanımaktadır.
Kuzey Kıbrıs’taki süt ve süt ürünlerinin ithalatında ise, içeriğindeki yağ oranına göre değil, ithalatı gerçekleştirilecek miktar baz alınarak Gümrük Vergisi uygulanmaktadır. Avrupa Birliği süt ve süt ürünlerin ithalatında yukarıda belirttiğimiz gibi teknik vergi uygulamaktadır. Örnek verecek olursak, Avrupa Birliği süt ithalatında muhteviyatındaki yağ oranına bakarak, yağ oranı %1,5 ve altında ise, her 100 kilograma 125 € gümrük vergisinin yanında her 100 kg için 119 €’da kota vergisi almaktadır. Fakat, yağ oranı %1,5 üzeri ise,  her 100 kilograma 1,19 € gümrük vergisinin yanında her 100 kg için de 21 € kota vergisi almaktadır. Kısacası, yağ oranı arttıkça, ödenen gümrük ve kota miktarında azalma gözlemlenmektedir.

Özetle, Kuzey Kıbrıs’ın mevcut jeo-politik ve sosyo-ekonomik koşulları dikkate alındığında, korumacılık politikasının uygulanması elzem olmasının yanında özellikle, süt ve süt ürünlerinin ithalatında Avrupa Birliği ve Türkiye’de olduğu gibi ithal edilecek malın muhteviyatına göre değerlendirilmesi gerekmektedir. 



19 Haziran 2017 Pazartesi

LEFKE TARIMINA ÖZET BİR BAKIŞ


Kuzey Kıbrıs'ın tarım sektörü, beslenme ve iş gücüne etkisi, milli gelire katkısı ve sanayi sektörüne sağladığı ham madde ile ekonomik, sosyal bir sektör olma özelliğini koruyor. Özellikle, Lefke bölgesindeki tarımsal faaliyet sonucu ortaya çıkan üretimin, sosyo-ekonomik yapıya sağladığı katkısı yadsınamaz bir gerçektir.
Lefke bölgesinde tarımsal faaliyet süreci, ülke şartları ile ayni paralelde seyretmiştir. Tarım, İngiliz yönetiminin adaya gelmesiyle birlikte, bilimsel temellere dayalı yapılmaya başlanmıştır. Lefke’ye bağlı yerleşim yerlerinin hemen hemen tümünde bitkisel ve hayvansal üretim yapılmaktadır.

Bitkisel Üretim
Lefke bölgesindeki belli başlı ürün gruplarını aşağıdaki tablodan sıralanmaktadır.
ÜRÜN
ÜRETİM ALANI (DÖNÜM)
ÜRETİM MİKTAR
TON
Narenciye
7.285
22.615
Zeytin
1.335
510
Patates
(Yılda 2 Kez)
700 X2=
1.400 Dönüm
4.000
Çilek
95
295
Hurma
167
30
Ceviz
97
87

Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere, bölge çiftçisi verimli toprak ve suyun avantajını kullanarak sulu tarım yapıldığı görülmektedir. Narenciye ve patates ürünlerinin Kuzey Kıbrıs’ın ana ihraç malları arasında yer aldığını göz önünde bulundurursak, Lefke’de üretilen ürünlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya ciddi katkısının olduğunu belirtebiliriz.
Ülke narenciye ekim alanlarının yaklaşık %20’si, patates ekim alanlarının %21’i, zeytin ekim alanlarının %6’sı Lefke’de bulunmaktadır. Gazimağusa ve Lapta bölgesinde narenciye sektöründeki gerileme hatta yok olma sürecinin yaşanması, Lefke narenciyesini ekonomide önemli bir seviyeye yükseltmiştir. Son dönemlerde, ülke içindeki zeytine olan talebin artması ve zeytinyağı ithaline izin verilememesi Lefke içerisinde zeytin plantasyon alanlarının artmasını sağlamıştır.
Yumru bitkiler arasında yer alan Kolokasın üretimi de ülkenin ihtiyacını karşılamaktadır. İklim şartlarının bölgede uygun olması, Avokado, Mango, ve diğer tropik meyvelerin yetişmesine de olanak sağlamaktadır.
Son dönemlerde, bölgede yapılan festivallerin üretime de önemli katkısı olmuştur. Üniversite öğrenci sayısının ciddi artış göstermesi, üretime olan talebin de ayni oranda artmasını sağlamıştır. Tarladan toplama faaliyetini, Kuzey Kıbrıs'a yayılmasını sağlayan çilek üreticileri de, üretim alanlarını artırmıştır.  Lefke bölgesinin Cita Slow ağına katılarak, yerel ürünlerin öne çıkarmasıyla birlikte, ürünlere olan talebin de artmasına katkı sağlayacaktır.
Bölgede işleme tesislerinin azlığı, satışların katma değer sağlamadan birincil ürün olarak gerçekleşmesini getirmektedir. Genelde, hurma, ceviz ve diğer niş ürünlerin işlenmesi ise evsel olarak gerçekleştirilmektedir.   
Bölge çiftçisi, üretime girdi tedariki yapan kooperatifin varlığının avantajını yaşarken, profesyonel anlamda üretim ve pazarlama kooperatifinin bulunmayışının da dezavantajını yaşamaktadır.

Hayvansal Üretim
Lefke bölgesindeki, hayvan sayıları aşağıdaki tablodan sıralanmaktadır.
SIĞIR
KOYUN
KEÇİ
1.216
7.652
2.538

Lefke bölgesindeki hayvan varlığı, diğer bölgelere oranla daha düşük olmasına karşın, Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya belli bir oranda katkısından bahsedebiliriz. Ülkede yer alan sığır varlığının yaklaşık %3’ü, Koyun varlığının yaklaşık %4’ü ve keçi varlığının ise yaklaşık %3’ü Lefke’de bulunmaktadır. Bölgede yapılan hayvancılık ağırlıklı olarak besicilik şeklinde yapılmaktadır. Bölgede yer alan kesimhane sayesinde kesilen hayvanlar kasaplar tarafından satışı gerçekleştirilmektedir. Çiftçiler ürettikleri sütleri, iki şekilde değerlendirmektedirler. Bazı üreticiler ürettikleri ham sütü SÜTEK’e verirken, bazı üreticiler ise, ürettikleri küçükbaş sütü evsel hellim ve nor yapıp, piyasaya sürmeyi tercih etmektedirler.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Futbolda Değişen Oyun Kuralları (2016/2017)

FUTBOLDA DEĞİŞEN OYUN KURALLARI SUNUMU
Futbol tarihinde en geniş kapsamlı değişiklik yapılarak yeni kurallar manzumesi oluşturulmuştur. Video, 52 dakika olmasına karşın, videonun her saniyesi ayrı bir öneme haizdir. 






Ayrıca, futbol oyun kurallarının başlangıcı hakkında yaptığım araştırma için detay.....    


Futbolda Değişen Oyun Kuralları (2016/2017)

FUTBOLDA DEĞİŞEN OYUN KURALLARI SUNUMU
Futbol tarihinde en geniş kapsamlı değişiklik yapılarak yeni kurallar manzumesi oluşturulmuştur. Video, 52 dakika olmasına karşın, videonun her saniyesi ayrı bir öneme haizdir. 
Ayrıca, futbol oyun kurallarının başlangıcı için detay.....    





Futbolda Değişen Oyun Kuralları (2016/2017)

FUTBOLDA DEĞİŞEN OYUN KURALLARI SUNUMU



11 Mayıs 2016 Çarşamba

Dünyada Futbol Oyun Kuralları, Hakemlik Ve Kurumsallaşmanın İlk Tarihçesi



İnsanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7,5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da "Odiesa"da top oyunlarından bahseder. M.Ö 2500 yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir.

Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurup, rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulunduğu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbol kurallarındakilere oldukça benzemektedir. Elle oynamak yasaktır, faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz.

Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakın şeklini 17. yüzyılda İngiltere'de almıştır. Bununla birlikte, futbol topunun tam bir küre biçimini alması 1841 yılında gerçekleşmiştir.  Ayrıca, 1848 "Cambridge kuralları" adı altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de öğrenciler arasında ilk futbol maçı oynanmıştır. 1855 yılına gelindiğinde bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına Almanya’ya çıkarak futbol oynaması Almanya'da da futbolun temelini atmıştır.

Bununla birlikte, 19. Yüzyılın ilk yarısına kadar futbol resmi olmayan bir nitelik taşımaktaydı. Ayrıca, oyuncular centilmen oldukları ve herhangi bir anlaşmazlık çıktığında iki kaptan arasında çözüldüğünden dolayı bir hakeme ihtiyaç duyulmamaktaydı. 

Futbolda ilk kurumsallaşma ve ilk kurallar Ekim 1863 yılında İngiltere’de Futbol Federasyonu’nun kurulmasıyla başladı.  O dönemlerde, Barnes Futbol Kulübü kaptan ve kurucusu olan Ebenezer Cobb Morley “Bell’lerin Yaşam Gazetesine” (Bell’s Life Newspaper) bir mektup göndererek futbolun bir yönetim birimine ihtiyacı olduğunu belirtir. Bu yazılan mektup sonucunda başta Barnes, Blackheath, Perceval House, Kensington School, War Office, Crystal Palace, Forest (daha sonraları Wonderers olarak bilinecek) Crusaders, No Names of Kilburn gibi kulüplerin temsilcileri ve Charterhouse kulübünün de gözlemci göndermesiyle Ekim 1863’te Londra’daki Freeman Tavernasında bir araya gelerek bir toplantı düzenlediler.

Bu toplantı sonucunda ilk Futbol Federasyonu kurulur. Federasyonu kurulmasının amacı futbol için tek bir birleştirici kurumun oluşturulmasıydı. Bu birleştirici kurumun sorumluluğu futbol oyunu sırasında kurallar ve ihlaller konusunda çıkan anlaşmazlıkları da içermekteydi.

Morley, Futbol Federasyonu’nun Sekreterliğine seçildikten sonra, devlet okulları, üniversite ve futbol kulüpleri tarafından oynanan oyunlardaki kuralları bir bütün haline getirmek için 23 maddelik taslak oyun kuralları setini hazırlar ve 24 Kasım 1863’teki toplantıda sunar. 
Bu maddeler arasında hararetli tartışmalara sebebiyet veren iki kural vardı –ki bu kurallar daha sonra rugby ve futbolu birbirinden ayrılmasına sebebiyet verecekti-. Bunlar;
·         Serbest vuruştan gelen ve koşmamak suretiyle oyuncunun topa elle müdahale edebilme hakkını vermekteydi.
·         Herhangi bir oyuncu rakip oyuncunun üzerine doğru giderken, rakip oyuncunun ayni anda hem tutup hem de rakibe vurmama dışında dokunma, tutma, çelme ve topu elinden alma hakkı bulunmasıydı.

Bu toplantıda futbolun erkek oyunu olduğu ve bu gibi kuralların olabileceğini bazı kişiler tarafından savunulsa da toplantıda oy çokluğuyla bu maddeler reddedildi. Daha sonra tutma ve vurma kuralını savunanların başında gelen F. W. Campbell Federasyondan istifa ederek Rugby Futbol Birliğinin kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmuştur.

Toplantı sonucunda ilk Futbol Oyun Kuralları 8 Aralık 1863’te yayımlanmıştır. Bunlar; 
    1.     Zeminin maksimum uzunluğu 200 yarda (183 m.), maksimum genişliği 100 yarda (91,5 m.) olabilir,  uzunluk ve genişlik bayraklarla işaretlenmiş olmalıdır ve  kale  birbirinden 8 yarda (7.32m)  mesafede (aralarında bar veya bağ olmayan) iki  direkle belirlenmelidir.
    2.     Oyun, alanın ortasından kurayı kazanan takımca yapılacak bir vuruşla başlayacaktır, diğer takım başlama vuruşu yapılıncaya kadar topa 10 yardadan ( 9.15 m.) fazla yaklaşamaz.
    3.     İki takım, her atılan golden sonra kaleleri değişecektir. Bir gol yapıldıktan sonra, golü yiyen taraf başlama vuruşu yapacaktır.
    4.     Bir gol, ancak top  kale direkleri arasından (hangi yükseklikten olursa olsun)  taçtan atılmadığı, taşınmadığı  takdirde sayılacaktır.
    5.     Top taca çıktığında, topa dokunan ilk oyuncu, topun alanı terk ettiği noktadan, alana dik açı ile atışı kullanacaktır. Top oyun alanında yere değmeden topa temas edilemez.
    6.     Bir oyuncu topun önüne geçtiği anda oyun dışı kalır ve mümkün olduğunca çabuk topun arkasına geçmelidir. Eğer top kendi takımından bir oyuncu tarafından pas olarak atılmışsa, rakip takımdan biri ya da kendi takımından topun gerisinde herhangi bir takım arkadaşı dokunana kadar topa dokunamaz. Ancak kale çizgisinin arkasından topa vurulduğunda hiçbir oyuncu oyun dışında kalmaz.
    7.     Topun kale çizgisini geçmesi durumunda, eğer kaleyi savunan takımdan biri topa  önce değerse, bu takımdan  biri kale çizgisinden  diğer tarafa doğru bir  serbest vuruş kullanacaktır. Eğer diğer taraftan bir oyuncu önce dokunursa, bu takımdan biri kale çizgisinin 15 yarda ( 13.75 m.) dışından topun dokunulduğu yere doğru bir vuruş yapar.
    8.     Bir oyuncu top ile rakip kaleye doğru uygun şekilde topu yakalarsa bir serbest vuruş hakkı kazanır. Eğer oyuncu topuğu ile bir işaret yaparsa topa vurmak yerine istediği kadar geriye gidebilir ve diğer oyuncular işaretli yerin önüne geçemezler.
    9.     Hiçbir oyuncu topla birlikte koşamaz.
  10.   Rakip kaleye doğru top ile koşan bir oyuncunun rakipleri şarj yapma, çekme, çelmeleme ve topu alabilmek için mücadele edebilme hakkına sahiptirler; fakat hiç bir oyuncu aynı anda hem çekilip hem de çelmelenemez.
  11.   Kural 10 da belirtilen kıstaslar dışında, hiç bir oyuncu ellerini ve dirseklerini kullanarak rakiplerine müdahale edemez ve ne çelme takmaya ne de çekiştirmeye müsaade edilmez.
  12.   Bir oyuncu diğerine, ikisi de aktif oyunda ise şarj yapabilir. Bir oyuncu oyun  dışı olsa bile  şarj yapılabilir.
  13.   Bir oyuncu,  ancak doğru bir şekilde topu yakalarsa veya ilk vuruşta top kendisine gelirse başka birine pas verebilir ya da vurabilir.
  14.   Hiç bir oyuncu koruyucu  tabakalar, demir plakalarla botlarını takviye edemez.

Bu kuralların centilmence uygulanması için maçlarda, tarafların her biri birer temsilci atayarak maçlarda iki temsilci ile hakemlik görevi ifa edilmekteydi. Bu temsilciler karar veremediklerinde hakeme başvurmak suretiyle karar verilirdi. Bu temsilcilere 1873 yılında oyuncuların topu elle oynadıklarında serbest vuruşun verilme hakkının yanında 1874 yılında ise herhangi bir oyuncunun kuralları kalıcı bir şekilde ihlali durumlarında oyundan ihraç etme haklarını vermiştir. Hakem terimi ilk olarak 1874’deki oyun kurallarında tanımlanmıştır. Daha sonraları maçlar, daha çekişmeli olmaya başladıktan sonra kademeli olarak daha tarafsız hakemler maçlarda görev almaya başlamışlardır. 1878 yılında ise, hakemler tarafından ilk düdük Nottingham Forest-Sheffield Norfolk maçında kullanılmıştır. Futbol Federasyonu hakemlerin maçlarda centilmenliğin tek karar vericisi olduğunu 1891 yılında karar vermiştir. Atanan iki temsilci taç çizgilerinde hakeme yardımcı olması için görevlendirilmekteydi. Taç çizgilerinde hakeme yardımcı olmak için ellerinde bayrakla karar vermekteydiler. Kademeli olarak tam bağımsız resmi hakemlik müessesi 1908 yılında Hakemler Birliği’nin kurulmasıyla oluşturulmuştur.

Futbol çok hızlı bir şekilde uluslararası alanda yaygınlaşıp popular olmasından dolayı kurumsallaşmalar da o paralelde seyir izlemiştir. Ülkeler arası ilk kurumsallaşma IFAB’ın oluşturulmasıyla başlanmıştır. İngiliz Futbol Federasyonu, futbol kurallarının standartlaştırmak için İrlanda, İskoçya ve Galleri 1886 yılında toplantıya çağırarak IFAB’ın ilk toplantısını geliştirmiştir.  Mayıs 1904 yılında Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre ülkeleri bir araya gelerek FİFA’nın kurulmasını sağlamışlardır. FİFA 1913 yılında IFAB’ın üyesi olduktan sonra IFAB’ın karar alma yapısı da değiştirtmiş oldu.  
Daha sonraki dönemlerde, futbol oyun kuralları sürekli şekillerde gereksinim duyuldukça değişikliğe uğramıştır. Örneğin, oyun kuralları 14 maddeden 17’ye 1930 yılında çıkartılmasının yanında futbol eski kurallar İngiltere Viktorian dilinde kaleme alınmıştı. Fakat bu dil ve kodla yazılan kuralların daha anlaşılabilir olması için rasyonel bir sırada 1937 yılında tekrardan kaleme alınmıştır.

·         Referanslar:

2016/2017 Futbol Oyun Kuralları (İngilizce)








2016/2017 Futbol Oyun Kuralları (İngilizce)

Başlıklardaki Değişiklikler;
Eski BaşlıkYeni Başlık
Kural 3   Oyuncuların SayısıKural 3   Oyuncular
Kural 6   : Yardımcı HakemlerKural 6   Diğer Hakemler
Kural 10 : Gol Yapma YöntemiKural 10 : Bir Maçın Sonucunu Belirleme